Etiket arşivi: AB

Ukrayna: Ateş-kes Barış Kapısını Aralayamadı

5 Aralık 2014

Ukrayna Hükümeti ile ayrılıkçılar arasında 5 Eylül 2014 tarihinde Minsk’de imzalanmış olan ateş-kes anlaşmasına rağmen çatışma bitmiyor. O tarihten bu yana 1000 kadar asker/sivil çatışmalarda yaşamını yitirdi. Ukrayna makamları, karşı tarafın bu süre zarfında yaklaşık 3,500 ateş-kes ihlalinde bulunduğu iddiasında. Rusya’nın bölgeye silah ve mühimmat göndermeye devam ettiğine ilişkin açıklamalarını da sürdürüyor. Rusya bunları yalanlıyor. Karşılıklı iddia ve ithamlar arasındaki fark o denli büyük ki insan bunların hangisine inanacağına karar vermekte zorlanabilir. Şimdi de, Kiev ile “Luhanks Halk Cumhuriyeti” arasında bugün ( 5 Aralık) yürürlüğe girecek olan yeni bir ateş-kes anlaşmasına varıldığı yolunda haberler var. Okumaya devam et

Türkiye Algısı İnişte

22 Ekim 2014
“Biz de peşmerge güçlerinin geçişine yardımcı oluyoruz. Bu konuda görüşmelerimiz devam ediyor.”
“Peşmerge henüz Türkiye üzerinden Kobani’ye gitmeye başlamadı.”
“Kobani’nin hep yanında olduk ve yardım ettik. Bilinen ve bilinmeyen yardımlarımız var.”
Kobani konusunda yığınla çelişkili beyan ve bilgi kirliliği var. Basına sızdırılan bilgiler var. Tek olmayan şeffaflık. Dolayısıyla Kobani konusunda somut şeyler söylemek içimden gelmiyor. Ama dış dünya ile ilişkilerimiz konusunda bazı gözlemler yapabilirim. Okumaya devam et

NATO Zirvesi Öncesinde Ukrayna’da Görünüm

31 Ağustos 2014
Ukrayna sorununa ilişkin yazılarımda sürekli “hayatın gerçeklerine” değinmekle birlikte, 24 Ağustos tarihli ve “Ukrayna: Rusya’nın İnsani Yardım Konvoyu ve Ötesi” başlıklı sonuncusunu nispeten daha iyimser bir tonda bitirmeye çalışmıştım. Zira, Cumhurbaşkanları Putin ile Poroşenko’nun 26 Ağustos’da Minsk’de, Gümrük Birliği’nin ( 1 Ocak 2015’den itibaren “Avrasya Ekonomik Birliği” adını alacak) AB Dış ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton’un da katılımıyla düzenlenecek toplantısı vesilesiyle bir görüşme yapacakları biliniyordu. Alman diplomasisi yoğun bir gayret içerisinde görünüyordu. Nitekim bu görüşme yapıldı ama sonrasında işler kötüye gidişini sürdürdü. Bu görüşmenin ayrıntıları da basına çok fazla yansımadı. Benim izlenimim Poroşenko’nun sözünü esirgemediği, bunun da muhatabını mutlu etmediğidir. Okumaya devam et

Ukrayna Güncellemesi

6 Ağustos 2014
Ukrayna bunalımı, başlangıçta daha çok Batı ile Rusya arasında yarattığı gerilimle dikkati çekti. MH17 trajedisi ile dünyanın ilgi odağına oturdu. Sonra, İsrail’in Gazze harekatının ve bunun neden olduğu dramatik sivil can kaybının, ateş-kes girişimlerinin öne çıkmasıyla ikinci sıraya geriledi. Uluslararası ilgi açısından Ukrayna’yı, İŞİD veya yeni adıyla İslam Devleti nedeniyle Irak’taki gelişmeler izliyor. Suriye sorunu elbette unutulmuş değil ama şimdilik biraz kenarda. Onun arkasından Libya’daki çatışmalar geliyor. Afrika’da yayılmakta olan Ebola salgını ise bu tabloyu altüst etme potansiyeline sahip. En başta teknoloji olmak üzere birçok alanda ileri hamleler yapabilen dünyamız siyasi sorunları çözmekte, dini ve etnik bölünmüşlükleri yönetmekte son derece başarısız. Okumaya devam et

Ukrayna Gerilimi Tırmanıyor

30 Temmuz 2014
Malezya Hava Yollarına ait MH17 sefer sayılı uçağın 17 Temmuz günü 298 yolcusu ve mürettebatı ile Ukrayna üzerinde düşürülmesinden bu yana 13 gün geçti. Bu süre zarfında herkes olayın tarafsız bir uluslararası incelemeyle süratle aydınlatılması gerektiği yolunda görüş belirtti. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), oybirliği ile kabul edilen 21 Temmuz 2014 tarihli ve 2166 sayılı kararıyla bu görüşleri ortak iradeye dönüştürmeye çalıştı. “… çalıştı” diyorum zira oybirliğine rağmen gelişmelerin ortaya koyduğu gerçek şu: koro aynı nakaratı tekrarlamayı sürdürse de sololar farklı. Herkes “kapsamlı, eksiksiz ve bağımsız bir uluslararası inceleme istiyor ama…” Okumaya devam et

Ukrayna Bunalımında Yeni Aşama

21 Temmuz 2014
Amsterdam-Kuala Lumpur seferini yapmakta olan MH17 sefer sayılı Malezya Hava Yolları uçağının, 17 Temmuz 2014 tarihinde, 298 yolcu ve mürettebatı ile 33,000 ft. irtifada, bir füze ile vurulması Ukrayna sorununu farklı bir aşamaya taşıdı.
Biraz geriye gidecek olursak, Ukrayna’da 25 Mayıs’ta düzenlenen seçimin ilk tur galibi, eski Dışişleri ve Ekonomi Bakanı, oligark Petro Proşenko oldu.
Proşenko 7 Haziran’da ülkede barış ve istikrarı sağlamak üzere bir plan açıkladı. Daha sonra on güne çıkardığı bir haftalık tek taraflı ateş-kes ilan etti. Rusya yanlısı ayrılıkçılarla görüşüp bunalımdan çıkış yolu bulmaya çalıştı. Karşılık bulamayınca askeri önlemlere yöneldi. Tatlı ve sert yöntemleri birlikte kullanmayı denedi. Belki çabalarının hiçbir sonuç vermediğini görmenin de yarattığı tepkiyle, 27 Haziran’da Brüksel’de, AB ile Ortaklık Anlaşmasını imzaladı. İmza töreninde, bunun tarihi bir gün olduğunu, ülkesinin bir gün AB’ne tam üye olmasını ümit ettiğini söyledi. Hatırlanacağı üzere, Kiev’deki gösterilerle başlayan gerilime yol açan neden, Yanukoviç’in bu Anlaşmayı imzalamaktan son aşamada vazgeçmesi olmuştu. Okumaya devam et

Dış Politikamızın Dünü ve Bugünü

(Bu yazı dostum Emekli Büyükelçi Yusuf Buluç’la birlikte kaleme alınmıştır.)
13 Temmuz 2014
Beş senedir, şöylece özetleyebileceğimiz bir söylem tekrarlanıyor:
“Türk dış politikası bugüne kadar ülkemizin potansiyelini yansıtamamıştır. Vizyonsuzluk, bekle-görcülük, çekingenlik, sahip bulunduğumuz ve köklerini (emperyal) geçmişimizden olan kudreti kavramadaki zafiyet dış politikamıza egemen olmuştur. Türkiye artık bu kısır döngüyü kıracak, bölgemize hükmeden/ önderlik eden/hizmet eden bir ülke olacaktır. Küresel roller üstlenecektir.”
Bir ülkenin, bir kurumun, bir küçük ölçekli işletmenin çağı yakalaması, hatta önüne geçmek için çaba göstermesi güzel bir şey. Ancak bunu yapmanın birinci adımı geçmişi karalamak, geçmişin birikim ve kazanımlarını yok saymak olmamalı. Ziya Paşa’nın “ayinesi iştir kişinin söze bakılmaz” ifadesinde dile getirdiği üzere, bir ilerlemeden, olumlu değişimden söz edilecekse bu somut verilerle ortaya konulmalı. Unutmayalım ki tarih her şeyi görür ve sonunda yargısını verir. Tarihi kandırmak olanaksızdır.
Okumaya devam et

Küresel Denge – 5: Oyunun Kuralları

(Bu yazı dostum Emekli Büyükelçi Yusuf Buluç’la birlikte kaleme alınmıştır.)

2 Haziran 2014

Bundan önceki dört yazımızda küresel dengenin baş aktörleri ve güncel sorunlar bağlamında bunlar arasındaki ilişkiler üzerinde durmuştuk. Bu “dizi”deki beşinci ve sondan bir önceki yazımızda, satır başları halinde, bu güçler arasındaki münasebetlerde öne çıkan özelliklere ve uluslararası düzenin kurumsal yapısına ilişkin bazı gözlemlerde bulunacağız. Sonra da bunlardan bazı neticeler çıkarmaya çalışacağız. Okumaya devam et

Küresel Denge ve Baş Aktörleri – 4: Avrupa Birliği, NATO ve Diğerleri

(Bu yazı dostum Emekli Büyükelçi Yusuf Buluç’la birlikte kaleme alınmıştır.)

26 Mayıs 2014

Çin’e ilişkin yazımızda, bu ülkenin öngörüleri çok aşan ekonomik ilerlemesinin kendisi bakımından bir “yumuşak güç açığı” yarattığını düşünenler olduğuna değinmiştik. AB ekonomik açıdan ilk üç arasında; yumuşak güç bakımından ise başat küresel aktör. Çünkü demokrasi ve insan hakları bahsinde en ileri değerlerin savunucusu Avrupa. Ama bu iki özelliği, onu gerektiğinde küresel siyasete yön verecek ağırlığı koyabilen bir oyuncu yapmaya yetmiyor. Bunun da başlıca nedeni, kurumlarına diğer alanların yanı sıra dış ve güvenlik politikalarında belirli yetkiler tanınmış olsa da, AB’nin ulusal egemenliklerine sıkıca sarılan 28 ülkeden oluşması; kriz durumlarında hızla karar alamayışı; aldığı kararların arkasında kuvvetle duracak siyasi ve askeri güce sahip bulunmayışı. Okumaya devam et

Küresel Denge ve Baş Aktörleri – 1: Rusya

(Bu yazı, dostum Emekli Büyükelçi Yusuf Buluç’la birlikte kaleme alınmıştır. Bu ve onu izleyecek birkaç yazımızda değişmekte olan küresel dengelere ilişkin gözlemlerimizi sizlerle paylaşmaya çalışacağız.)

11 Mayıs 2014

Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecinin tamamlanmasıyla, İkinci Dünya Savaşı’nı izleyen dönemde Doğu-Batı ilişkilerine egemen olan Soğuk Savaş sona erdi. Yaklaşık yarım asır boyunca küresel kuvvet ilişkilerine hakim olan yapıların uğradığı köklü dönüşüm sonucu iki kutuplu dünya düzeni yerini ABD’nin merkezini oluşturduğu tek süper güçlü bir düzene bıraktı. Ne var ki, 11 Eylül 2001’de ABD’yi kendi topraklarında vuran terör eylemleri, Afganistan’a askeri müdahale, Irak’ın işgali, ABD’nin savaş yorgunluğu ve kuşkusuz bunların da katkısı olan küresel ekonomik kriz tek kutuplu dönemin uzun ömürlü olmasına izin vermedi. Böyle bir küresel üstünlüğün ilelebet korunması esasen olanaklı değildi. Okumaya devam et