Etiket arşivi: Çin

APEC Zirvesinin Düşündürdükleri

18 Kasım 2014

10-11 Kasım tarihlerinde Pekin’de düzenlenen 22. APEC (Asia-Pacific Economic Cooperation–Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği) Liderler Zirvesi ve onu hemen izleyen G-20 Brisbane Zirvesi dikkatlerin tekrar bu bölgeye, sorunlarına ve biraz da küresel güç dengelerindeki evrime çevrilmesine vesile oldu (*).
Hatırlanacağı üzere Başkan Obama Çin’e ilk resmi ziyaretini, görevini üstlenmesinden dokuz ay sonra, Kasım 2009’da, Singapur’da düzenlenen 17. APEC zirvesi ile Japonya, Çin ve Güney Kore’yi kapsayan bir Asya turu çerçevesinde gerçekleştirmişti. Bu ziyaret sonrasında yayınlanan ortak bildirinin daha çok öne çıkan kavramı “stratejik güven inşası” idi. Tarafların birbirlerinin “temel çıkarlarına saygı göstermelerinin”, ikili ilişkilerde istikrarlı ilerleme için büyük önem taşıdığına değinilmişti. Okumaya devam et

Küresel Denge – 5: Oyunun Kuralları

(Bu yazı dostum Emekli Büyükelçi Yusuf Buluç’la birlikte kaleme alınmıştır.)

2 Haziran 2014

Bundan önceki dört yazımızda küresel dengenin baş aktörleri ve güncel sorunlar bağlamında bunlar arasındaki ilişkiler üzerinde durmuştuk. Bu “dizi”deki beşinci ve sondan bir önceki yazımızda, satır başları halinde, bu güçler arasındaki münasebetlerde öne çıkan özelliklere ve uluslararası düzenin kurumsal yapısına ilişkin bazı gözlemlerde bulunacağız. Sonra da bunlardan bazı neticeler çıkarmaya çalışacağız. Okumaya devam et

Küresel Denge ve Baş Aktörleri – 4: Avrupa Birliği, NATO ve Diğerleri

(Bu yazı dostum Emekli Büyükelçi Yusuf Buluç’la birlikte kaleme alınmıştır.)

26 Mayıs 2014

Çin’e ilişkin yazımızda, bu ülkenin öngörüleri çok aşan ekonomik ilerlemesinin kendisi bakımından bir “yumuşak güç açığı” yarattığını düşünenler olduğuna değinmiştik. AB ekonomik açıdan ilk üç arasında; yumuşak güç bakımından ise başat küresel aktör. Çünkü demokrasi ve insan hakları bahsinde en ileri değerlerin savunucusu Avrupa. Ama bu iki özelliği, onu gerektiğinde küresel siyasete yön verecek ağırlığı koyabilen bir oyuncu yapmaya yetmiyor. Bunun da başlıca nedeni, kurumlarına diğer alanların yanı sıra dış ve güvenlik politikalarında belirli yetkiler tanınmış olsa da, AB’nin ulusal egemenliklerine sıkıca sarılan 28 ülkeden oluşması; kriz durumlarında hızla karar alamayışı; aldığı kararların arkasında kuvvetle duracak siyasi ve askeri güce sahip bulunmayışı. Okumaya devam et

Küresel Denge ve Baş Aktörleri – 3: ABD

(Bu yazı, dostum Emekli Büyükelçi Yusuf Buluç’la birlikte kaleme alınmıştır.)

21 Mayıs 2014

Soğuk Savaş sonrası dönemin ABD cephesine bakıldığında, 11 Eylül terör saldırılarının Vaşington’un dünyaya bakışında bir dönüm noktası olduğu tartışma götürmez. Bu saldırılar o tarihte ABD’ne karşı, çok sınırlı bir radikal çevre dışında, tüm dünyada büyük bir sempatinin doğmasına neden olmuştu.
Ancak, sekiz yıllık Bush Yönetimi, bu sempatinin ABD çıkarları ve daha yapıcı bir dünya düzeni için yarattığı avantajı değerlendirememiştir. Uluslararası sorunların aşılması için gerekli çok taraflı işbirliği ihtiyacını göz ardı edebilmiştir. Kendi karar ve eylemlerine uluslararası toplumu ortak etme çabalarında gecikmiş ve inandırıcı olmamıştır. Okumaya devam et

Küresel Denge ve Baş Aktörleri –2: Çin

(Bu yazı, dostum Emekli Büyükelçi Yusuf Buluç’la birlikte kaleme alınmıştır.)

18 Mayıs 2014

“Küresel düzen değişmekte…” cümleciğini duyduğumuzda ilk akla gelen Çin Halk Cumhuriyeti.
Henry Kissinger, 1970’lerin başında, ABD ile Çin arasında diplomatik ilişki kurulmasında önemli rol oynamış bir siyaset adamı ve düşünür olduğu için yazımıza, kendisinin 2011 yılında yayınlanan “Çin Üzerine”(On China) başlıklı kitabından, bu ülkenin zengin tarihi geçmişine vurgu yapan bir alıntı ile başlamakta yarar gördük. Kissinger şöyle demektedir:
“Hiçbir başka ülke, bu kadar sürekli bir uygarlığa ya da kadim tarihi geçmişiyle, stratejinin ve devlet adamlığının klasik ilkeleriyle böylesine yakın bir bağa sahip olamamıştır. Okumaya devam et

Küresel Denge ve Baş Aktörleri – 1: Rusya

(Bu yazı, dostum Emekli Büyükelçi Yusuf Buluç’la birlikte kaleme alınmıştır. Bu ve onu izleyecek birkaç yazımızda değişmekte olan küresel dengelere ilişkin gözlemlerimizi sizlerle paylaşmaya çalışacağız.)

11 Mayıs 2014

Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecinin tamamlanmasıyla, İkinci Dünya Savaşı’nı izleyen dönemde Doğu-Batı ilişkilerine egemen olan Soğuk Savaş sona erdi. Yaklaşık yarım asır boyunca küresel kuvvet ilişkilerine hakim olan yapıların uğradığı köklü dönüşüm sonucu iki kutuplu dünya düzeni yerini ABD’nin merkezini oluşturduğu tek süper güçlü bir düzene bıraktı. Ne var ki, 11 Eylül 2001’de ABD’yi kendi topraklarında vuran terör eylemleri, Afganistan’a askeri müdahale, Irak’ın işgali, ABD’nin savaş yorgunluğu ve kuşkusuz bunların da katkısı olan küresel ekonomik kriz tek kutuplu dönemin uzun ömürlü olmasına izin vermedi. Böyle bir küresel üstünlüğün ilelebet korunması esasen olanaklı değildi. Okumaya devam et