Ukrayna: Rusya’nın İnsani Yardım Operasyonu ve Ötesi

24 Ağustos 2014
260 Kamyondan oluşan bir Rus konvoyunun 12 Ağustos 2014 tarihinde Moskova’dan Ukrayna’ya hareketiyle başlayan “insani yardım krizi”, kamyonların yüklerini boşaltarak 23 Ağustos’ta Ukrayna’dan ayrılmasıyla sona ermiş görünüyor. Buradaki en önemli risk unsuru, konvoya karşı girişilecek sorumlusu belirsiz bir saldırının neden olabileceği yeni bir çatışma idi. Bu olasılık artık geride kalmış olsa da, olayın zihinlerde iz bırakacağı ve tartışmanın bir süre daha devam edeceği söylenebilir.
Rusya’nın yardım operasyonu dramatik görüntülerle başladı. 260 tek tip kamyonun kilometrelerce uzanan bir konvoy halinde yol almaya başlaması, neredeyse “gizemli” bir görüntü vermesi, dünyanın ilgisini çekti.
Bu görüntülerle birlikte, Moskova ile Kiev arasında, Uluslararası Kızılhaç Komitesi’nin (ICRC) kendisini ortasında bulduğu bir tartışma başladı. Ruslar, yardım konusunu Ukrayna makamları ve ICRC ile ele aldıklarını, aralarında tam bir eşgüdüm bulunduğunu açıkladılar. Kiev bu iddiaları şiddetle reddetti. ICRC bazı temaslar olduğunu doğrulamakla beraber bundan “tam bir mutabakat” olarak söz edilemeyeceği anlamına gelen açıklamalarda bulundu. Bu tartışmada özellikle konvoyun taşımakta olduğu malzemenin niteliği üzerinde duruldu. Rusya bunun sadece insani yardım malzemesi olduğunu ısrarla tekrarlarken, Ukrayna yönetimi konvoyun Rusya yanlısı ayrılıkçılara silah ve mühimmat götürmekte olabileceğine ilişkin kaygılarını öne çıkardı. İstenmeyen bir yardımın olupbittilerle dayatılmak istenmesinin uluslararası kurallara uymadığını vurguladı.
Tartışma böylece sürüp giderken, Rus konvoyu da zaman zaman duraklayarak, zaman zaman bölünüp ayrı güzergahlara yönelerek ama sürekli bir esrar perdesini muhafaza ederek yoluna devam etti. Bu arada Moskova konvoya yönelecek bir saldırının ciddi tepki göreceğini ima eden açıklamalarda bulundu.
Neticede Ukrayna gümrük makamları 21 Ağustos tarihinde, Luhansk yakınlarında ancak Rusya topraklarında, ICRC görevlilerinin de hazır bulunduğu bir ortamda kamyonlardaki yükü kontrol etmeye başladılar. Önce 34 kamyonun denetlenmesinin tamamlandığı duyuruldu. Daha sonra, geri kalan 200 kadar kamyonun da kontrol edilmeden Ukrayna’ya geçtiği haberi geldi. Ukrayna, kamyonların bu şekilde topraklarına girmesinin uluslararası hukukun kaba bir ihlalini oluşturduğu yolunda sert bir açıklama yaptı. ABD, AB ve NATO, Rusya’nın bu davranışıyla Ukrayna’nın egemenliğini ve toprak bütünlüğünü bir kez daha ihlal ettiğini dile getirdiler. ICRC bölgedeki olumsuz güvenlik koşulları nedeniyle kamyonlara refakatçi veremediğini açıkladı. Rus tarafı ise, engellemelerin sonunun gelmediğini gerekçe göstererek yardımları ihtiyaç sahiplerine ulaştırmak durumunda kaldığını bildirdi.
Görülebildiği kadarıyla Rusya’nın böyle bir operasyona yönelmesinin başlıca nedenleri,
• Ukrayna Silahlı Kuvvetlerinin Donetsk ve Luhanks çevresinde yoğunlaşan harekatını yavaşlatmak,
• Kiev yönetimini uyarmak,
• Uluslararası kamuoyunun dikkatini bölge halkının yaşamakta olduğu sıkıntılara çekmek, ve
• Bölge halkına, Rusya’nın kendilerine olan desteğinin sürdüğü mesajını bir kez daha vermek idi.
Şunu da eklemek gerekir ki, çatışmaların ve özellikle bu iki kente yönelen topçu ateşinin burada can kaybına yol açtığı, su ve elektrik kesintisinin ciddi boyutlara vardığı, yiyecek sıkıntısının artmakta olduğu bir süredir Batı basınında da seslendirilmekte. Nitekim, ICRC de 11 Ağustos’ta bu yönde bir açıklama yapmıştı. Buna mukabil Batılı yetkililer de, Rusya’nın sınırdaki askeri mevcudiyetini takviye ettiğini, her an Doğu Ukrayna’yı işgal edebilecek durumda olduğunu, Rus topraklarından Ukrayna kuvvetlerine ateş edildiğini, ayrılıkçı güçlere Rus askeri yardımının ve sınır ihlallerinin devam ettiğini de sürekli vurgulanmaktalar.
Diplomatik çabalara kısaca göz atacak olursak, bu gayretler, bölgede kalıcı bir ateş-kesin sağlanması ve etkin bir sınır kontrol mekanizmasının oluşturulmasıyla siyasi çözüm için olabildiğince müsait bir zemin yaratılmasına odaklanmış durumda. Ukrayna’nın Rusya ile yaklaşık 2000 km. uzunluğundaki kara sınırının denetimi için AGİT’in katkısından yararlanılması üzerinde duruluyor. (Türkiye’nin İran, Irak ve Suriye ile kara sınırı uzunluklarının sırasıyla yaklaşık 560, 380 ve 900 km. olduğunu da bu vesileyle hatırlatayım.)
Ukrayna sorununa çözüm arayışlarının son dönemde dikkat çeken bir yönü, Almanya’nın ve Şansölye Merkel’in bu bağlamdaki konumunun giderek öne çıkmakta olması. Almanya, Rusya ile çok boyutlu ve kapsamlı ekonomik bağlarına rağmen AB yaptırımlarına destek verdi. Şu sırada, AB yaptırımlarının ve Rusya’nın karşı yaptırımlarının, AB’nin lokomotifi niteliğindeki Alman ekonomisi üzerindeki olumsuz etkileri tartışılıyor. Dolayısıyla Almanya’nın Ukrayna sorununun çözümünde ciddi çıkarı var. Berlin de bu nedenle dikkatli ve dengeli bir siyaset izliyor. Rusya’nın tutumunu eleştirirken kullandığı üsluba özen gösteriyor. Bunun yanında Ukrayna yönetimine de itidal göstermesi için dostça uyarılarda bulunmaktan geri kalmıyor. Daha açık bir deyişle Almanya, AB ve NATO üyesi, ABD’nin önemli bir müttefiki olmakla ve Ukrayna konusundaki genel yaklaşımını Batı çizgisinde sürdürmekle birlikte, sorunun değil çözümün bir parçası olmaya çalışıyor. Bu, Türk diplomasisini yönetenlerin iyi izlemesi gereken bir örnek.
Soruna çözüm bulmak amacıyla Almanya, Ukrayna, Rusya ve Fransa Dışişleri Bakanları 17 Ağustos’ta Berlin’de bir araya geldiler. Toplantıda aşama kaydedememiş olsalar da belirli bir ilerleme sağlandığını ve çabalarının devam edeceğini belirttiler.
Şansölye Merkel 23 Ağustos’ta Kiev’i ziyaret etti. Merkel burada, Rus kökenli doğu Ukraynalıların, ülkenin parçası olduklarına ve öyle kalmak istediklerine inanmalarının, onların bu yönde teşvik edilmesinin önemine değindi. Bunu sağlayacak bir yöntem olarak Cumhurbaşkanı Proşenko’nun “ademi merkeziyetçilik” üzerinde durduğunu söyledi. Ziyaret vesilesiyle, Almanya’nın, doğu Ukrayna’nın savaştan zarar görmüş altyapısı için 500 milyon Euro tutarında borç garantisi sağladığı da açıklandı. Basına yansıyan haberlerden, Merkel’in Cumhurbaşkanı Proşenko’ya itidal çağrısını tekrarladığı, Putin’in önerilerini en azından dinlemesini önerdiği anlaşılıyor.
Ukrayna Cumhurbaşkanı 26 Ağustos tarihinde Minsk’de, Rusya, Belarus ve Kazakistan devlet başkanlarının katılımıyla düzenlenecek Avrasya Ekonomik Birliği zirvesine katılacak. Toplantıya AB Dış ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton da iştirak edecek. Bu vesileyle Ukrayna’nın AB ile imzalamış olduğu Ortaklık Anlaşmasının sonuçları ele alınacak. Ancak hiç kuşku yok ki bu toplantının en öncelikli gündem maddesini Ukrayna sorunu teşkil edecek. Cumhurbaşkanları Putin ve Proşenko belki ilk kez ciddi bir görüş alışverişinde bulunabilecekler. Belki de Ashton, Rusya’nın Ukrayna’daki Rus kökenliler için endişe duymaması gerektiğini, zira Ukrayna’nın zamanla ulusal hukukuna ithal edeceği AB insan hakları müktesebatının bu konuda en sağlam güvenceyi teşkil edeceğini söyleyecek.
12 Ağustos 2014 tarihli ve “Ukrayna Güncellemesi” başlıklı yazımı şöyle bitirmiştim:
“… kısa sürede kalıcı bir ateş-kes sağlanamaması, Ukrayna kuvvetlerinin Donetsk’i de ele geçirmesi, sınıra daha yakın Luganks’a yönelmesi, çatışmaların sivil halka artan zarar vermesi durumunda, ihtiyatlılık gereği, Rusya’nın hareketsiz kalmayabileceğini de öngörmek durumundayız. Çünkü buralar Rusçanın en yaygın konuşulduğu, Rus kökenlilerin de en yoğun olarak yaşadığı bölgeler.”
Kırım’ın Rusya tarafından ilhak edilmesinden sonra Kiev yönetiminin, bu defa yine Rusya’nın dayatmasıyla doğu Ukrayna’ya federal bir yapı içerisinde belirli bir özerklik tanımasının dahi en başta siyasi/psikolojik açıdan ne kadar zor geleceğini kavramak hiç zor olmasa gerek. Ne var ki Rusya’nın buradan elini kolayca çekmeyeceği, içimize hiç sindiremesek de, günümüz dünyasının gerçeğidir. Yardım konvoyu olayı da bunun kanıtıdır. Dolayısıyla, Ukrayna yöneticilerinin bunun bilinciyle hareket etmeleri; Cumhurbaşkanı Putin’in ise işin siyasi/psikolojik boyutunu dikkate alarak Ukrayna’ya çatışmanın devamından başka bir seçenek verebilmesi gerekiyor.
Ne var ki Ukraynalılar bugün Bağımsızlık Gününü kutlarken, sözde “Donetsk Cumhuriyeti”nde düzenlenen bir karşı törende, çatışmalarda esir düşen Ukraynalı askerlerin ve imha edilmiş olan askeri araç ve silahların teşhir edilmesi, kutuplaşmanın bir ülkeyi nasıl dibe çekebileceğini, dolayısıyla çözüm arayışlarının ne büyük engelleri aşmak zorunda olduğunu ortaya koyuyor. Siyasi tutumu bir yana, bu tür kaba gösterileri düzenleyebilenlerle aynı safta görünmek ise Rusya’ya yakışmıyor.
Alman diplomasisi burada ortak bir zemin yaratılmasına yapacağı katkı ile sadece Avrupa’ya rahat bir nefes aldırmakla kalmayacak, Vaşington’un aşırı yüklü dış gündeminde de kıymeti çok iyi bilinecek bir rahatlama sağlayacaktır. Gerçekleştiği takdirde böyle bir katkı, Almanya’nın AB içerisindeki “eşitler arasında birinci” konumunu da takviye edecektir.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s