23 Mayıs 2014
Ukrayna’daki gelişmelere ilişkin son yazımda (Ukrayna Krizi – 4) ABD, AB, Rusya ve Ukrayna arasında 17 Nisan 2014 tarihinde Cenevre’de üzerinde mutabık kalınan ve “gerilimi düşürmeye ve bütün Ukrayna vatandaşlarının güvenliğini sağlamaya yönelik ilk somut adımlar” başlığını taşıyan belge üzerinde durmuştum.
O tarihten bu yana yaşanan birçok sıkıntıya rağmen gerilimin genel olarak biraz aşağı çekildiği söylenebilir. Bunun başlıca nedeni Ukrayna’nın kendi içinde bir iyiye gidişten çok Rusya’nın doğu Ukrayna’ya askeri harekat düzenlemesi olasılığının şu sırada biraz azalmış olması.
17 Nisan Cenevre mutabakatından sonra da taraflar birbirlerini suçlamayı sürdürdüler. Kiev Yönetiminin ayrılıkçılara karşı giriştiği sindirme harekatı başarılı olamadı. Ayrılıkçı bölgelerde çıkan çatışmalarda ölenler oldu. Özetle, 17 Nisan Cenevre mutabakatı içtenlikle desteklenmedi ve uygulanamadı.
Donetsk ve Luhanks’da, Batı’nın ve Kiev Yönetiminin tüm muhalefetine rağmen 11 Mayıs 2014 tarihinde referandum düzenlendi. Bu iki bölgenin bağımsız birer halk cumhuriyetine dönüştüğü açıklandı. “Luhanks Halk Cumhuriyeti”nin yöneticileri Donetsk ile birleşerek “Novorossiya” (Yeni Rusya) adı altında yeni cumhuriyet kurabileceklerini açıkladılar. Ayrıca, Rusya’ya katılma seçeneğini halka danışmak için ikinci bir referandum düzenlenebileceği ihtimalini dile getirdiler. Rusya bu halk oylamaları öncesinde ve sonrasında daha mesafeli bir tutum izledi ve Ukrayna içerisinde geniş bir diyalog başlatılmasını destekler göründü. Cumhurbaşkanı Putin Ukrayna sınırındaki Rus birliklerinin geri çekildiğini de açıkladı ancak Batılı kaynaklar bunu doğrulamadılar.
ABD, AB ve Kiev Yönetimi bu halk oylamalarını yasa dışı ilan ettiler.
Kiev Yönetimi şu sırada anayasal reform, bölgelere tanınacak özerkliğin içeriği gibi konularda bir dizi yuvarlak masa toplantısı düzenliyor. Ancak bunlardan bir netice çıkması olası değil zira dikkatler 25 Mayıs’ta, yani öbür gün düzenlenecek cumhurbaşkanlığı seçimine odaklanmış durumda. Bu bağlamda, ayrılıkçıların güçlü olduğu bölgelerde seçime katılımın engellenmesi, seçim güvenliğinde sorun yaşanması, sonuca gölge düşürülmesi gibi olasılıkları dikkate almak gerekiyor. Dün Donetsk’de düzenlenen bir saldırıda 16 Ukraynalı askerin hayatını kaybetmesi kötü bir işaret. “Ukrayna iç savaşa mı gidiyor?” sorusu elan gündemden düşmüş değil. Kutuplaşmanın Ukrayna’yı getirdiği nokta bu.
Bu genel tablo içinde olumlu bir gelişme, Ukrayna’nın “oligark” olarak adlandırılan süper zenginlerinin bir numaralısı Rinat Akhmetov’un uzun süre sessiz kaldıktan sonra ayrılıkçılığa karşı çıkması. Rusya ve Ukrayna’da isimleri çok duyulan oligarklar komünizmin çöküşü sonrasında yapılan şaibeli özelleştirmeler sonunda ortaya çıkmış süper zenginler. Cumhurbaşkanı Putin Rusya’daki oligarklarla siyaset arasına bir mesafe koydu ancak Ukrayna oligarkları elan siyasetin içinde ve yönlendiricileri konumunda. Batı basını Rinat Akhmetov’un servetinin 12 milyar doların üzerinde olduğunu yazıyor.
Ukrayna’nın sorunu ayrılıkçı hareketlerden ibaret değil. Ekonomi büyük sıkıntılarla karşı karşıya. Gazprom Ukrayna’nın kendisine olan borcunu ve sattığı doğalgazın metreküp fiyatını sürekli arttırıyor ve borcun ödenmemesi durumunda gaz sevkiyatını durduracağı tehdidinde bulunuyor. Doğalgaz bedelinin peşin ödenmesini istiyor. Ukrayna’nın parlamento tarafından azledilen eski Cumhurbaşkanı Yanukoviç, Kırım’daki deniz üssünün Rusya’ya kiralanmasına ilişkin anlaşmayı 2042 yılına kadar uzatırken, Moskova da Ukrayna’ya satılan doğalgazın fiyatında % 30 oranında bir indirim uygulamasını kabul etmişti. Rusya Kırım’ın ilhakından sonra bu anlaşmayı iptal etti ve böylece % 30’luk indirim de ortadan kalktı. Bir başka deyişle, Kiev hem Kırım’dan hem de fiyat indiriminden oldu. Bu bağlamda ilginç bir nokta, Batılıların Putin’in yakın çevresindeki bazı kişilere uyguladığı önlemlerin kapsamına Gazprom Başkanı Alexei B. Miller’i dahil etmemiş olması. Bu durum, Rus doğalgazına bağımlı olan AB ekonomilerine ABD’nin bir jesti olarak değerlendirilmekte.
25 Mayıs seçimine katılacak yirmiye yakın aday arasında en fazla kazanma şansı verilen, Yuşçenko döneminde Dışişleri, Yanukoviç döneminde ise Ekonomi Bakanlığı yapmış olan Petro Poroşenko. Ukrayna’nın önemli oligarklarından biri olan Poroşenko yıllardır parlamento üyesi. Kendisi Batı yanlısı olarak tanınıyor. Rusya’da büyük yatırımları olduğu biliniyor. “Çözüm üretme” yeteneğinin yüksek olduğu değerlendirmeleri yapılıyor. Son bir kamuoyu yoklamasına göre seçimi kazanacağı kesin. Hatta kendisinin ilk turda oyların % 50’sinden fazlasını alarak ikinci tura gerek bırakmayacağı söyleniyor. Diğer adayların bu kadar önünde olmasında, Kiev’deki protesto eylemlerinde öne çıkan eski boksör Vitali Kliçko’nun kendisine verdiği desteğin önemli olduğu dile getiriliyor. İkisi arasında varılan mutabakata göre Kliçko da Kiev belediye başkanlığına aday olacak.
Cumhurbaşkanlığı seçinin diğer önemli adayları eski Başbakan Yulia Timoşenko ve eski Ekonomi Bakanı Sergey Tigipko, Poroşenko’nun çok gerisinde görünüyorlar.
Seçim sonucu nasıl tecelli ederse etsin yeni Cumhurbaşkanı Ukrayna tarihinin en kritik aşamasında bu görevi üstlenmiş olacak.
Yeni yönetimin gündeminin ilk sırasında Ukrayna içerisinde başlatılacak bir ulusal diyalog ve anayasa reformu çerçevesinde ayrılıkçı hareketlerin taleplerinin makul ölçülerde karşılanması geliyor. Ne var ki Kiev Yönetiminin buradaki gerçek muhatabı ayrılıkçı hareketlerin liderleri değil, onların arkasındaki Rusya olacak. Rusya ise Ukrayna’yı kendi yörüngesinde tutmak istediği için ayrılıkçı bölgelere tanınacak özerkliğin sınırlarının “yeni bir Kırım” tehdidini canlı tutacak düzeyde olması için ağırlığını koyacak. Rusya’nın bu çerçevede doğalgaz kozunu, Ukrayna’nın borç sorununu kullanacağından kuşku duymamak gerekiyor.
İkinci sırada Ukrayna ekonomisinin düzlüğe çıkartılması var. Bu da aşılması zor bir sorun çünkü ekonomik krizden çıkma uğraşı veren Batı’nın Ukrayna’ya verebileceği destek sınırlı olacak.
Üçüncü sırada siyaset kurumuna güven duyulmasını sağlayacak, ülkedeki kutuplaşmayı aşağı çekecek kapsamlı bir reform geliyor. Bunun başlıca unsurları ise siyasete geniş katılım, şeffaflık, yolsuzluk ve rüşvetin önlenmesi ve hesap verilebilirlik olmak zorunda. Kısacası Ukrayna’nın gerçek bir demokratik dönüşüm sürecini başlatmak dışında bir seçeneği bulunmuyor. Anayasal reform özerklik düzenlemeleri açısından gerekli olmakla birlikte aslında söz konusu dönüşümün sadece belgesel boyutu. Asıl önemli olan zihniyet reformu.
Kiev’deki yeni yönetimi bekleyen temel sorunları böylece sıralamış olmam onlara bir öncelik atfettiğim anlamına gelmiyor zira bunların her biri diğerleriyle yakından bağlantılı. Sadece yeni yönetimin değil Ukrayna’nın geleceği bu sorunların tümünün birlikte aşılabilmesi için iyi düşünülmüş, iyi planlanmış arkasında yeterli halk desteği bulunan kapsamlı bir programın uygulamaya konulmasına bağlı. Bu da uzun soluklu bir çaba gerektirecek.
Ukrayna’nın karşısında bulunduğu sorunları sıralarken zihnimde kaçınılmaz biçimde Türkiye’nin sorunları da var. Ekonomimiz bazı sıkıntılarla karşı karşıya bulunsa da kuşkusuz bir Ukrayna değiliz. Karşımızda bir Rusya yok. Ama kutuplaşmada Ukrayna’ya özendiğimiz ortada. Yeni bir anayasa gündemimizden düştü. Bana kalırsa gerekli de değildi. Türkiye’nin anayasa reformundan çok zihniyet reformuna ihtiyacı var. Bu da kapsamlı bir eğitim/kültür reformu gerektirmekte. Eğitim/kültür açığımız Soma trajedisinde en çarpıcı biçimde kendisini gösterdi. Bu açığın kapatılması ise, doğru yol bulunsa bile yıllar, on yıllar gerektiren bir uğraş. Her şeyden önce böyle bir ihtiyacın varlığının kabul edilmesi lazım.
Türkiye ve Ukrayna’nın on yıl sonra nerede olacakları izlenmeye değer…
Not: Ukrayna bunalımının geniş bir değerlendirmesi ile ilgilenenlere, International Crisis Group’un 14 Mayıs 2014 tarihli ve “Ukraine: Running out of Time” başlığını taşıyan çok içerikli raporunu okumalarını öneririm.