30 Ağustos 2014
İsrail’in 8 Temmuz 2014 tarihinde başlayan Gazze harekatı, 26 Ağustos’ta, bu defa süre sınırlaması içermeyen bir ateş-kesle sona ermiş görünüyor. Elli gün süren çatışmalarda 2,143 Filistinli ve altısı sivil 71 İsrailli yaşamını yitirdi. İsrail Filistin tarafındaki can kaybının yaklaşık bin kadarının Hamas savaşçıları olduğunu söylüyor. BM yetkilileri ise ölenlerin % 70’inin siviller olduğu görüşünde. Yaralı sayısı 11,000, evlerinden olanların sayısı ise 100,000 dolayında. Gazze’nin alt yapısının, birçok üretim tesisisin harekattan büyük zarar gördüğü de biliniyor.
Ateş-kesin ilanını takiben Hamas zaferini kutladı. Başbakan Netanyahu da İsrail’in amacına vardığını açıkladı.
Genel kanı, sonucun iki taraf için de zafer olarak nitelendirilemeyeceği merkezinde.
Mısır, kendi arabuluculuğunda yürütülen son ateş-kes müzakerelerinin ilk aşamalarında, 2012 yılında yaşanan sekiz günlük çatışma sonunda kabul edilmiş bulunan 21 Kasım 2012 tarihi ateş-kesin temel alınmasını önermiş ancak bu Hamas tarafından reddedilmişti.
21 Kasım 2012 tarihli ateş-kes, İsrail’in kişileri hedef alanlar (targeting of individuals) da dahil olmak üzere deniz ve havadan yürüttüğü askeri operasyonlara son vermesini; tüm Filistinli grupların roket atışlarını ve sınır boyunca gerçekleştirmekte oldukları saldırıları durdurmalarını; geçişlerin açılmasını; kişilerin ve malların serbest dolaşımının kolaylaştırılmasını; kişilere yönelik dolaşım sınırlamalarına gidilmemesini; sınır bölgesinde yaşamlarını sürdürmekte olanların hedef alınmamalarını öngörmekte idi.
Hamas Kahire’de bunlara, Gazze’nin bir hava alanına, bir limana kavuşturulmasını, Gazzelilerin balıkçılık faaliyet alanının sınırlandırılmamasını, zamanında İsrailli asker Gilat Şalit’in serbest bırakılması karşılığında salıverilmiş olmakla birlikte üç İsrailli gencin kaçırılarak öldürülmesi olayı sonrasında bir kısmı yeniden tutuklanan kişilerin hürriyetlerine kavuşturulmasını eklemek istedi.
26 Ağustos 2014 tarihli ateş-kes, esas itibariyle bir öncekine benziyor ve bu taleplerden hiçbirini içermiyor. Öze ilişkin konuların da bir ay içerisinde Mısır’da ele alınmasına başlanacağı anlayışını yansıtıyor. Bu arada, Gazze’ye insani yardımların, çok ihtiyaç duyulan inşaat malzemesi girişlerinin önü açılacak.
Bu tablodan, Hamas’ın Gazze halkının bu son çatışmada yeterince yüksek bir bedel ödediği, kendisinin Filistinli gruplar arasındaki konumunu güçlendirdiği ve İsrail’e uluslararası alanda bugüne kadar olmadığı biçimde eleştirildiği, bunun Filistin davası bakımından bir aşama teşkil ettiği anlayışıyla ateş-kese yanaştığı sonucuna varmak mümkün. Görüşmelere ev sahipliği yapan Mısır’ın artık Mursi’nin Mısır’ı olmamasının, Katar istisna edilecek olursa çoğu Arap ülkesinin de Müslüman Kardeşlerle yakınlığı nedeniyle kendisine destek vermemesinin de Hamas’ı daha fazla ısrarcı olmaktan alıkoyduğu söylenebilir.
Başbakan Netanyahu, ateş-kes sonrası yaptığı açıklamada, Gazze harekatının başarıya ulaştığını, tünellerin imha edildiğini, Hamas’ın komuta-kontrol düzenlemelerine ve roket üretme kapasitesine büyük darbe vurulduğunu, ateş-kes için ileri sürdüğü şartların hiçbirinin kabul edilmediğini, terörle mücadelenin sabır ve kararlılık gerektirdiğini, ABD’nin de el Kaide’yi bitiremediğini belirtti. Ateş-kesin ihlalinin bedelinin yüksek olacağını tekrarladı.
Muhalefet lideri Isaac Herzog ise Başbakanın açıklamasından bir gün sonra, çatışmayı İsrail ordusunun kazandığını ancak hükümetin kaybettiğini söyledi. Başbakanın, Cumhurbaşkanı Mahmud Abbas’la yürütülen diplomatik müzakerelerde önüne çıkan fırsatları değerlendirmiş olması halinde bu çatışmanın yaşanmamış olabileceğini belirtti.
Anketler, Gazze harekatı sırasında kamuoyu desteği çok yükselen Başbakan Netanyahu’nun şimdi bunu hızla kaybetmekte olduğuna işaret ediyor. Başbakana hükümeti içinden de eleştiri olduğu bildiriliyor. Yeni bir seçim olasılığının gündeme gelebileceğine dahi değiniliyor.
Genel kanaat, Gazze harekatının Mahmud Abbas’ın konumunu zayıflattığı yolunda. Buna karşın, Halit Meşal şu aşamada konumunu güçlendirmiş görünse de, Gazze halkının yaşadığı kayıpların acısını zamanla daha fazla hissedeceğini ve kendilerine kalıcı barışı getirecek bir kişi olarak algılanan Mahmud Abbas’ı gözden çıkaramayacağını, kendisinin önümüzdeki günlerde konumunu güçlendirmeye yönelik bazı siyasi girişimleri olabileceğini düşünenler de var. Bütün bunların, Fatah-Hamas barışması ve kurulmuş olan birlik hükümetinin geleceği bakımında ne gibi sonuçlar yaratabileceği, bunun bir ay içerisinde başlaması öngörülen müzakereleri nasıl etkileyeceği önemli. Hatırlanacağı üzere, İsrail, ABD’nin büyük destek verdiği barış görüşmelerine Fatah ile Hamas’ın birlik hükümetini kurmaları üzerine son vermişti. Amerika’nın tepkisi ise farklı olmuştu.
Gazze harekatının çok genel bir bilançosu yapılacak olursa,
Birincisi, İsrail’in kısa vadeli güvenliği için bazı kazanımlar elde ettiği; bunun karşılığı olarak uluslararası arenada büyük siyasi bedel ödediği; BM’den, Batı’dan, Gazze bombardımanının bir insanlık suçu teşkil edebileceğine varan ağır eleştiriler aldığı; geleneksel müttefiki ABD ile ilişkilerinde, İsrail-Filistin barış sürecinde başlamış olan sıkıntının devam ettiği;
İkincisi, Gazze harekatının, Filistin sorununun içerdiği insani boyutu çok dramatik bir biçimde uluslararası kamuoyunun dikkatine getirdiği; Filistin davası bakımından çok önemli olmakla birlikte, bunun Hamas’ın kendi konumunu güçlendirme çabasına aynen yansımayacağı söylenebilir.
Asıl önemli olan bundan sonrasıdır. Bir ay zarfında Kahire’de başlaması öngörülen müzakerelerde İsrail herhalde Gazze’nin silahtan arındırılması başta olmak üzere güvenlik meselesini öne çıkaracak, Filistin heyeti ise Hamas’ın ateş-kes anlaşmasında karşılanmayan beklentileri ile nihai çözüm ihtiyacını gündeme getirecektir. Hamas lideri silahsızlandırılmayı kabul etmeyeceklerini şimdiden açıklamıştır.
Son Gazze çatışması, İsrail-Filistin sorununun kalıcı çözümünün daha fazla ertelenemeye tahammülü kalmadığını tekrar ortaya koymuştur. Bunun sağlanması kuşkusuz en başta İsrail ve Filistin halklarının çıkarınadır. Ancak bölge tablosuna, özellikle radikal akımların yükselişine bakıldığında bunun bütün bölge ülkelerinin geleceği bakımından önem taşıdığını söylemek abartı olmayacaktır.
Mahmud Abbas böyle bir çaba için hala uygun bir muhataptır. Hamas’ın, kendisine yönelik eleştirilere rağmen, tamamen karşısına almakta zorlanacağı bir liderdir. İsrail, Hamas’ı bir terör örgütü olarak nitelendirerek onunla doğrudan görüşmeyi reddediyor. Bunun kendisine göre gerekçeleri olabilir. Ancak görünen o ki, kalıcı barış arayışları sürüncemede kalmaya mahkum edildiği takdirde, yaşı ilerlemiş olan Mahmud Abbas’ın ardılı Hamas olacaktır. Onunla da bir yere varılamaz ise sırayla daha radikaller, belki de IŞİD benzerleri gelecektir… Huntington’un kültürlerin çatışacağı öngörüsü gerçekleştiği takdirde, ki ben o yolda hızla mesafe alındığı kanısındayım, bundan en fazla zarar göreceklerden biri de İsrail olacaktır.
Bize gelince, Orta Doğu’da inatla aynı kulvarda koşmaya devam ettiğimiz sürece kendi öz çıkarlarımıza hizmet etmiş olmayacağız. Bunda ısrarlı isek, ki bu da bir tercihtir ama kötü bir tercihtir, şunu gözden kaçırmayalım: Dün İslami radikalizmden bahsedilirken bugün artık Sünni radikalizmine de değiniliyor. Başkan Obama 28 Ağustos’ta düzenlediği uzun basın toplantısında birkaç kez “Sünni ortaklarına”, “Sünni devletlere” değindi. Oysa, Avrupa’dan, Ukrayna’dan, NATO zirvesinden söz ederken böyle tanımlamalar kullanmıyor. “Katolik İtalya”dan, “Ortodoks Rusya”dan bahsetmiyor. Türkiye Orta Doğu bölünmüşlüğünün parçası değil, tüm bölgesel sorunlarda diyalogun, uzlaşmanın temsilcisi olmak için çaba göstermelidir. Ağırlığımızı arttıracak olan budur. Türkiye, ABD’nin Irak ve Suriye’ye istikrar getirmek amacıyla oluşturmayı öngördüğü uluslararası koalisyona da içtenlikli destek vermelidir. Bush yönetiminin Irak’ı işgaline sınırlı da olsa destek vermek durumunda kalan olan Türkiye, Obama yönetiminden bu kadarını esirgememelidir. Ama bunu en başta kendi öz çıkarları için yapmalıdır.
Yol ayırımlarını bir bir geride bırakarak “son çıkış”a yaklaştığımızın farkına varma zamanı çoktan geldi.
———————————————————————————————————–
Not: Gazze sorununun son aşaması daha fazla bilgi edinmek isteyen okurlarıma, özellikle meslektaşlarıma, saygın düşünce kuruluşu International Crisis Group’un (ICG), Kıdemli Orta Doğu Uzmanı Nathan Thrall’un London Book Review’da yayınlanan 1 Ağustos 2014 tarihli ve “Hamas’s Chances” başlıklı yazısı ile ICG’nin 14 Temmuz 2014 tarihli “Policy Briefing, Gaza and Israel: New Obstacles, New Solutions” başlıklı incelemesini okumalarını öneririm. Her iki metne International Crisis Group web sitesinden ulaşılması mümkündür.