5 Haziran 2014
Ukrayna krizi Suriye iç savaşını hiç değilse bir süre için geri plana itti. Çünkü bunlardan birincisi Soğuk Savaşı geride bırakmış olduğuna inanılan Avrupa’da, ikincisi ise çatışma ve karmaşanın sürekli egemen olduğu Orta Doğu’da. Avrupa’daki bu tür bir bunalım bir anda küresel gündemin en üst sırasına çıkabiliyor, bölgemizde ise birçok şey kanıksanabiliyor…
Kanımca BM-Arap Ligi Suriye Özel Temsilcisi Lakhdar Brahimi’nin 13 Mayıs 2014 tarihinde, selefi Kofi Annan gibi görevi bırakmış olması önemli bir siyasi gelişmedir. Kendisinin istifasından sonra Al-Monitor’ın Yazı İşleri Müdürü Andrew Parasiliti’ye verdiği mülakata geçmeden önce satırbaşları halinde Suriye bağlamında dikkat çeken birkaç noktaya değineyim:
• Suriye’nin kimyasal silah stokunun büyük kısmı ülke dışına çıkarıldı ve geriye bunun sadece % 7.2’si kaldı. Üzerinde uluslararası mutabakat sağlanmış olan program ise ülkenin tüm kimyasal silah stokunun 30 Haziran 2014’e kadar imha edilmiş olmasını öngörmekte. Dolayısıyla burada bir gecikme var ama bunun bir soruna dönüşüp dönüşmeyeceğini görmek için biraz daha sabretmek gerekiyor.
• Humus’taki muhalif savaşçılar, Esad rejimiyle sağlanan mutabakat çerçevesinde 7 Mayıs 2014’de kentten ayrıldılar. Söz konusu mutabakatın sağlanmasına BM’nin ve bazı ülkelerin de yardımcı oldukları söylenmekte. Bu kimilerince “rejimin zaferi” olarak yorumlandı. Kimileri de bunun bir örnek teşkil edebileceği, adım adım barışa götürebileceği öngörüsünde bulunuyorlar.
• Fransa’nın ABD ile danışarak Güvenlik Konseyine sunduğu ve Suriye’nin Uluslararası Suçlar Mahkemesine sevkini öngören karar tasarısı 22 Mayıs 2014’de Rusya ve Çin tarafından veto edildi.
• ABD Suriye Muhalefet Koalisyonu’nun Vaşington’daki temsilcilerine diplomatik statü verdi. Ancak bu onların Suriye’nin meşru yönetimi olarak tanındığı anlamına gelmiyor.
• BM’nin bir Suriye kuruluşuna yaptırdığı araştırmaya göre Suriye ekonomisi 2011’den bu yana % 40 oranında küçülmüş. Halkın yarısı işsiz. Resmi ve özel binalara verilen zarar, bu aşamada yapılan tahminlere göre 145 milyar dolar civarında. Ülkenin zenginlikleri ve tarihi mirası acımasızca tahrip ediliyor.
• Esad Yönetimi iki gün önce (3 Haziran 2014) cumhurbaşkanlığı seçimi düzenledi. Bunun kendine göre şöyle bir gerekçesi var: Beşar Esad, babası Hafız Esad’ın vefatı üzerine 22 Haziran 2000’de cumhurbaşkanlığına seçilmişti. Yedi yıl sonra, 27 Mayıs 2007’de bu göreve ikinci kez seçildi. Dolayısıyla şimdi ikinci yedi yıllık dönemi de dolmuş olduğu için yeni bir seçimin düzenlenmesi gerekli idi. Ne var ki üç milyon Suriyelinin komşu ülkelere sığındığı, altı milyon Suriyelinin ise evlerini terk etmek zorunda kaldığı bir ortamda yapılan bu seçimin ciddi bir meşruiyet sorunu olduğu açık. Aslında Mısır ve Suriye seçimleri, sandık mekaniğinin kendi başına demokrasinin varlığına kanıt teşkil etmediğinin, meşruiyetin bu yolla sağlanamayacağının bariz örnekleri.
• Batılı ülkeler, El Kaide, El Nusra, IŞİD ve benzeri terör örgütlerinin Suriye, Irak, Yemen başta olmak üzere Orta Doğu ve Afrika’da kazandığı zeminden duydukları rahatsızlığa giderek daha yüksek sesle değinmeye başladılar.
• Avrupa yönetimleri, buradan savaşmak üzere Suriye’ye giden cihadistlerin döndüklerinde ülkelerinde sorun yaratmalarından kaygılılar.
• Bu arada Türkiye El Nusra’yı terör örgütü ilan etti. Bu bir “reset”tir. Tabii bunun gereğinin yerine getirilmesi gerekiyor. Bu da herhalde kolay bir uğraş olmayacak. Ama bilelim ki gözler üzerimizde …
• İran ve Suudi Arabistan arasında bir diyalog arayışı olduğuna ilişkin işaretler var.
Şimdi de Lakhdar Brahimi’nin Andrew Parasiliti’ye verdiği mülakata dönüyor ve bu deneyimli uluslararası siyaset adamının söylediklerinin önemli bir kısmını aşağıda sunuyorum:
“…Bölgenin bölünmüş olduğu başından beri açıktı. Suriyeliler de bölünmüştü. Dolayısıyla benim ve selefim Kofi Annan için en fazla ümit verebilecek yöntem dışarıdan başlayıp içeri doğru çalışmaktı. Dolayısıyla en dıştaki daireden yani Güvenlik Konseyinden başladık ki bu benim için öncelikle ABD ve Rusya idi.
Mesele şu ki Suriye hızla kutuplaştı. Taraflardan biri Esad’sız, diğeri ise Esad’lı çözüm olamayacağını söylüyor. Hala aşılamayan sorun bu…
Rusya’nın en başta yaptığı tahlil doğru olmakla birlikte herkes bunu bir tahlil değil tutum olarak algıladı. Rusların söylediği Suriye’nin, Mısır veya Tunus olmadığı ve Cumhurbaşkanı Esad’ın birkaç hafta içinde gitmeyeceği idi. Herkes bunu rejimin destekleneceği yolunda bir tutum olarak gördü. Belki herkes onları dinleseydi ve diyebilseydi ki, “Sizin Suriye’deki durumu herkesten iyi bildiğiniz açık. Gelin oturalım ve Suriye’nin sorunlarını nasıl aşabileceğini birlikte konuşalım.” Bu yapılabilseydi belki durum farklı olurdu. Ama yapılamadı.
Lavrov ve Kerry’nin 7 Mayıs 2013’te Moskova’da şu dört temel nokta üzerinde mutabık kalmaları önemli idi:
Bir, Suriye’deki durum sadece Suriye için değil, bölge ve dünya için çok tehlikeli bir krizdir.
İki, Suriye sorununa askeri bir çözüm bulunamaz.
Üç, siyasi bir çözüm olanaklıdır ve Cenevre bildirisi bir çözümün unsurlarını içinde barındırmaktadır.
Dört, biz yani ABD ve Rusya başkalarıyla, özellikle BM ile birlikte böyle bir çözümü mümkün kılmaya çalışacağız.
Biz, ABD ve Rusya arasındaki bu mutabakatı genişletmeye çalıştık. İş yavaş da olsa ilerlemekteydi ancak Ukrayna olayı çıktı ve Ruslarla Amerikalıların birlikte çalışmaları zorlaştı.
Daha önce de söylediğim gibi, sorun çözümün Esad’lı mı Esad’sız mı olacağı. Bir ara muhalefet Esad gitmeden masaya oturmayacağını söylüyordu, şimdi “o gitmeden de konuşabiliriz” diyorlar.
Şimdi de korkarım rejim,”savaşı kazanıyorum, neden konuşayım” diyor…
Bir çözüm olanaklı ancak birçokları aslında Suriye’yi düşünmüyor. Suriye halkıyla ilgisi olmayan birçok gündem ve gündem sahibi var…
İran’ın sorunun parçası olduğu söyleniyor. Öyleyse onların çözümün de parçası olması lazım…
Bu karanlık tabloda bir ümit işareti İranlıların “bütün yabancı savaşçıları buradan çıkartalım” demesi. Bununla Hizbullah’ı da, Iraklıları da ve kendi adamlarını da kastediyor olmaları lazım. Sanırım (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı) Saud El-Faysal da bir süre önce benzer şeyler söylemişti.
Belki işe buradan başlanabilir. (İran Dışişleri Bakanı) Zarif’in dört maddelik planı da görüşülmeye değer.
Suriye rejimi kendi tanımlamasına göre terörizme dikkat çekmekte haklı. Bu Suriye’nin gerçeği. Sorunun sadece bundan ibaret olduğunu söylemeleri ise biraz abartma oluyor. Ne diyorlar? “Yegane sorun cihadistlerin mevcudiyetidir ve bizim görevimiz de onlarla savaşarak halkımızı korumaktır.” Bu doğru değil. Cihadistler, terörizm ve Suriye’de savaşan yabancılar var ve bu üzerine azami dikkatle eğilmek gereken bir sorun. Ama Suriye Yönetimi de kabul etmeli ki o da olup bitende pay sahibi ve tamamen masum değil. Rejimin katılığı, Arap Baharının ülkeye gelişine verdiği tepkinin acımasızlığı ülkeyi teröristlere ve yabancı cihadistlere açmıştır. Bunu da görmezden gelemeyiz.
Bölge yeterince çaba göstermemiştir. Evet, herkes bunun önemli bir sorun olduğunu biliyor ama kimsenin kolay bir çözüm önerisi yok. Biraz önce de söylediğim üzere Zarif ile Saud el-Faysal’ın söyledikleri gibi yabancı savaşçıların ülkeden çıkarılması bu soruna doğru şekilde yaklaşmanın ilk adımı olabilir.”
Evet, Lakhdar Brahimi böyle konuşmuş. Bu mülakatla ilgili izlenimlerime gelince:
• Brahimi, Suriye sorununa bir çıkış yolu bulmak amacıyla yoğun çaba gösterdi. Netice alamayacağını görünce de saygınlığına yaraşır biçimde görevi bıraktı. “Bu savaş nasıl olsa günün birinde bitecek, kişisel zaferimi o gün ilan ederim” diye beklemedi.
• Brahimi’nin söyledikleri aslında başkalarının da parça parça söylediklerinin toplamı gibi. Kendisi bir devlet adamı olarak, bunların hepsini bir araya getirerek sorunun temel gerçeklerini sade ifadelerle ve açık biçimde ortaya koyuyor. Söylediklerine eklenecek fazla bir şey yok. Kendisinden, neler yaptığından tek bir kelimeyle dahi söz etmiyor.
• Barış arayışının temsilcisi sıfatıyla objektif davranıyor çünkü sorunun değil çözümün tarafı. Soruna taraf olanlar ise bozuk plak gibi onun söylediklerinin sadece yarısını tekrarlayabiliyorlar.
• Brahimi’nin Rus diplomasisin Orta Doğu müktesebatına açtığı kredi beni hiç şaşırtmadı. Rus Dışişleri benim deneyimlerime göre de Orta Doğu’yu en iyi bilen kançılaryaların başında gelir.
• Ukrayna krizinin Suriye iç savaşına ilişkin ABD-Rusya işbirliğini olumsuz etkileyeceği belli idi. Vaşington ve Moskova çatışmalarını Ukrayna ile sınırlı tutmayı, bunu çevrelemeyi başarmalılar. Bu, büyük güç olmanın ve gerçekçiliğin gereğidir.
• Brahimi’nin bölge ülkeleri bağlamında farklı gündemlere yaptığı atıf bilineni teyit niteliği taşısa da dikkat çekici. Hepsi Müslüman bu ülkelerin bölünmüşlüğünü o denli derin bulmuş ki çabasına ABD ve Rusya ile başlamak zaruretini hissetmiş.
• Kendisinin Suudi Arabistan ve İran’a atıfları üzerinde biraz düşünmek gerek. Demek ki sorunun tarafları arasında olan bu iki ülkenin tutumlarında bile bir ümit ışığı görebiliyor. (İran’ın dört maddelik planı henüz açıklanmış değil.)
• Suriye’deki yabancı savaşçıları çekilmesi fikrinin, şu sırada çatışmalarda göreceli bir üstünlük sağlamış görünen Esad Yönetiminin işine gelecek bir düşünce olarak kimi çevrelerce hiç benimsenmeyeceğini düşünmek yanlış olmaz.