Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye İlerleme Raporuna İlişkin Kararı

14 Mart 2014

Avrupa Parlamentosu (AP) Genel Kurulu, 12 Mart 2014 tarihinde, 2013 Türkiye İlerleme Raporuna ilişkin kararı kabul etti. Rapor Avrupa Parlamentosuna geçen yılın Ekim ayında sunulmuştu.

Her yıl yayınlanan bu raporlara “ilerleme raporu” denilse de, başlıkla muhteva arasındaki makas giderek açılıyor. Nitekim AP kararının içeriği de bu başlıkla bağdaşmıyor. Karar Türkiye’ye birçok eleştiri/uyarı yöneltiyor.

Birinci paragrafta, Türkiye’nin AB için stratejik bir ortak olduğuna; 2013’de reform sürecinde önemli ilerleme kaydedildiğine; yönetiminde daha fazla hesap verilebilirlik ve şeffaflık sağlamak, siyasi yelpazenin tümünü içerecek biçimde ve genel olarak toplumda  diyalogu teşvik etmek, özellikle sivil toplumun katılımını sağlamak, temel haklara ve hukuk devleti ilkesine uygulamada tam saygı gösterilmesini temin etmek amacıyla reformlara devam edilmesi gerektiğine; demokrasinin temelinde kuvvetler ayrılığının, hukukun üstünlüğüne ve temel haklara saygının ve yargı bağımsızlığının yattığına değiniliyor.(Bunlar aslında Komisyonun raporunda vardığı sonuçlar ve AP da bunlara katıldığını söylüyor.)

İkinci paragrafta, katılım sürecinin (Türkiye’yi) dönüştürücü etkisine işaret edilerek müzakerelerin iyi niyetle sürdürülmesi gerektiği dile getiriliyor.

Üçüncü paragrafta, geri kabul anlaşmasının önemi vurgulanıyor. Bu da kanımca AB’nin yasadışı göçü önlemeye ne kadar önem verdiğinin göstergesi. Tabii isteyen, “ama burada vize rejiminin serbestleştirilmesine ilişkin yol haritasına da değiniliyor” diye sevinebilir.

Kararın “şapka” niteliğindeki bu üç paragrafından sonra “Kopenhag Kriterlerine Uyum” bölümü geliyor. Bu bölüm toplam 26 paragraftan (4.-29. paragraflar) oluşuyor ve kararın özü ve ruhu bu paragraflarda ortaya çıkıyor.

Bu 26 paragrafta, AP’nun görüş ve değerlendirmesini yansıtmak amacıyla, 9 kez “derin kaygı”, 5 kez de “kaygı” sözcükleri kullanılmış. Kaygı duyulmayan pek bir şey bırakılmamış. “Derin kaygı” ifadelerinin beş tanesi basın ve haberleşme özgürlüğü ile ilgili 15.paragrafta. Bu sözcüklerin kullanıldığı konuları şöyle özetleyebilirim:

Yolsuzluk iddiaları; çok sayıda savcı ve polisin görevden alınması; demokrasinin vazgeçilmezi olan fren ve denge sistemi çerçevesinde TBMM’nin oynaması gereken rol;  siyasi kutuplaşma; anayasa reformu çalışmasının tıkanmış olması; yargı bağımsızlığı; Adalet Bakanına HSYK’da tanınmış olan başat rol; Gezi Parkı olaylarının medyada sınırlı biçimde yansıtılmış olması; basına müdahaleler; internet yasası; basın ve ifade özgürlüğü; medyanın cezalandırılması; hapisteki gazeteciler; HSYK ve internet yasalarının Türkiye’yi Kopenhag kriterlerinden uzaklaştırması.

Sonra da doğal olarak Türkiye’nin kendisine çekidüzen vermesi isteniyor. Evet, birkaç kez “memnuniyet verici” hususlardan da söz ediliyor ancak bunlar kararın dengesini değiştirecek nitelikte değil. Toparlamak gerekirse söylenebilecek olan, AP’nun Türkiye’deki gidişatı hiç ama hiç iyi görmediğidir.

Kararın benim katılmadığım bir tespiti, Anayasa reformunun Türkiye’nin daha modern ve demokrat bir ülkeye dönüşmesi bakımından birinci öncelik olduğu ve bu konuda bir uzlaşı bulunması gerektiğidir. Çünkü ben bir anayasanın siyasi zeminde tam bir uzlaşı ile kabul edilmiş olsa bile bir ülkenin geleceğini garanti altına alabileceği kanısında değilim. Evet, böyle bir uzlaşı olsa belki iyi olur ancak bu asla reform sürecinin sonu olamaz. İktidarlar, eğer niyetleri bu ise, en mükemmel anayasayı rahatlıkla rafa kaldırabilirler. Bunun kendilerine göre bir rasyonelleştirmesini yapar veya buna dahi ihtiyaç duymayabilirler. Reform sürecinin sonuna ancak demokrasi kültürünün toplumun bütün katmanlarında özümsenmesiyle ulaşılabilir. Bunun için de en büyük sorumluluk siyaset kurumuna düşmektedir. Zira bu noktaya erişebilmenin yegane yolu toplumun eğitim düzeyinin yükseltilmesidir. Bu da sadece bir “tablet” konusu değildir. Aile içi eğitim; okulda eğitim; siyasi liderlerin, toplum liderlerinin örnek olmaları yoluyla eğitim gibi onlarca unsurdan oluşur. Bunun kadar önemli olan eğitime egemen değerlerdir. Karar Türkiye’deki kutuplaşma konusunda kaygı ifade ediyor. Mükemmel bir anayasayı yarın kabul etsek kutuplaşma öbür gün bitecek mi? Elbette hayır. Nitekim raporda “2013’de reform sürecinde önemli ilerleme kaydedildiği” gözlemiyle fiili duruma ilişkin olarak dile getirilen kaygılar arasındaki uyumsuzluk bunun göstergesidir. Anayasamız kuvvetler ayrılığı üzerine bina edilmiş ancak bu ilkeye saygı konusunda eleştiri almaktan kurtulamıyoruz.

Bu içerikte bir rapor ve kararla, AB’ne katılım sürecinde yol alınamayacağı açık olduğuna göre AB’nin neden bu müzakerelere devam ettiği sorusunun yanıtı nedir?

Birincisi, bu sürecin AB’ne herhangi bir maliyeti yoktur.

İkincisi, devamlı kendi ayağımıza ateş etmek alışkanlığından vazgeçmesek de, bölgeye “örnek” olma şansını yitirmiş olsak da Türkiye önemli bir ülkedir. Müstesna bir coğrafi konuma sahiptir. En önemli uluslararası sorunlar maalesef yakın çevremizdedir. Enerji nakil projelerinde vazgeçilmesi zor bir konumumuz vardır. 75 Milyonluk nüfusu ile önemli bir pazar, önemli bir ticaret ortağıdır. Nitekim AP kararının 37.paragrafında Türkiye’nin AB’nin altıncı büyük ticaret ortağı olduğu; Türkiye’nin dış ticaretinde AB’nin %38’lik bir paya sahip bulunduğu; Türkiye’deki doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının %71’inin AB’den geldiği belirtilmektedir. Dolayısıyla AB’nin çıkarları, kendi haline bırakılmış bir Türkiye’nin değişik istikametlere savrulmasını önlemekte yatmaktadır.

Dolayısıyla bu durum, yönetilebilir olduğu sürece belki de AB için iyi bir senaryodur. AB daha iyi zamanlarımızda tam üyelikten pek bahsetmez, müzakerelerin açık uçlu özelliğine vurgu yaparken, öyle veya böyle Türkiye’nin AB limanına demir atmasını istediğini de söylemekteydi. İç siyaseti, demokrasisi bu kadar sorunlu bir Türkiye tam üyelik için ciddi bir hamle yapamaz ama “herhalde” Avrupa’dan, Batı’dan da kopamaz. Daha açık bir deyişle, limanda karantinada bekleriz; çevremizdeki bunalımlardan ders almaz, içimizdeki kutuplaşmayı sürdürür ancak karaya çıkamayız; çıkarmazlar. Türkiye’nin hızla toparlanarak bu kısır döngüden kurtulması gerekmektedir.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s