2 Mart 2014
Orta Afrika Cumhuriyeti’nde (OAC) durumun daha da kötüye gitmesi üzerine Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), 28 Ocak 2014 tarihli ve 2134 sayılı kararıyla, ülkede AB önderliğinde bir operasyon başlatılmasını, bu çerçevede oluşturulacak gücün orada esasen mevcut Afrika Birliği ve Fransız kuvvetlerine destek vermesini, “geçiş dönemi” olarak adlandırılan siyasi sürecin hızlandırılarak seçimlerin mümkünse 2014 sonuna kadar düzenlenmesini, bu süreci engellemeye çalışanlara ve insan haklarını ihlal edenlere karşı yaptırım uygulanmasını kabul etmişti (*). Şimdi bu barış gücü için Türkiye’den de katkı bekleniyor. Hem AB’nin hem de BM’nin Türkiye’den bu yönde talepleri bulunduğu anlaşılıyor.
OAC’de halen barışı koruma faaliyetini sürdürenler Afrika Birliği ve Fransa. Afrika Birliği’nin bu ülkede, sayısı yakında 6,000’i bulması beklenen askeri bulunmakta. MISCA (African-led International Support Mission to Central African Republic) adını taşıyan Afrika barış gücü, 5 Aralık 2013 tarihli ve 2127 sayılı BMGK kararıyla oluşturulmuştu. Fransa’nın ise 2,000 kişiye yakın bir askeri mevcudiyeti var. 28 Şubat 2014 tarihinde OAC’ni ziyaret eden Fransa Cumhurbaşkanı Hollande ülkenin bölünmemesi için bu eski kolonisinin halkına çağrıda bulundu. Zira, Hıristiyanlarla Müslümanlar arasındaki çatışmalar devam ediyor ve Müslümanlar evlerini terk ederek ülkenin kuzey doğusuna sığınıyor.
Kendime “Türkiye ne yapmalı?” sorusunu sorduğumda, Alman Cumhurbaşkanı Joachim Gauck’un Münih Güvenlik Konferansını açış konuşmasından bir bölüm hatırıma geldi. Cumhurbaşkanı Alman askerinin ülke dışında görevlere yollanması konusunda şöyle bir yaklaşım dile getirmiş:
“Almanya hiçbir zaman sadece askeri bir çözümü desteklemeyecek, sorunlara siyasi açıdan tam bir titizlikle eğilecek, bütün diplomatik çözüm olasılıklarını araştıracak ve en son çare olarak asker gönderilmesi gündeme geldiğinde ne ilke olarak ‘hayır’ diyecek ne de düşünmeden ‘evet’ yanıtını verecektir.”
Türkiye de geçmişte barışı koruma operasyonlarına katkısı istendiğinde böyle bir yaklaşım içerisinde olmuştu.
Bu çerçevede, OAC’ne AB önderliğinde gönderilecek bir barış gücüne katkı, daha açık bir deyişle, asker verip vermememiz konusunu değerlendirirken şu hususları dikkate almakta yarar bulunduğu kanısındayım:
- Böyle bir güce katılmak için ilk bakmamız gereken uluslararası meşruiyetin mevcut olup olmadığıdır. Yukarıda değindiğim BMGK kararı bunu sağlamaktadır.
- İkinci önemli husus, Türkiye’nin, özellikle Türk askerinin OAC’nin yer aldığı bölge, bu ülke, halkı ve kültürü hakkında yeterli deneyime sahip bulunup bulunmadığıdır. Türkiye’nin uluslararası barış güçlerine katıldığı Bosna-Hersek, Afganistan ve Lübnan gibi ülkeler, tarihi deneyim ve kültürel yakınlığımızın olduğu ülkelerdir. Türkiye’den ulaşılmaları nispeten kolaydır. Oysa hayli uzağımızdaki OAC’de böyle bir birikimiz yoktur. Son dönemde Afrika’da açtığımız büyükelçiliklerin, bu ülkelerle gelişmekte olan ilişkilerimizin henüz bu açıdan yeterli birikimi sağlamış olması olanaksızdır.
- Bakmamız gereken üçüncü husus, Türkiye’nin oraya hangi kimlikle gitmekte olduğudur. Yukarıda değindiğim barış operasyonlarına katıldığımızda kimliğimiz bugünkünden farklı idi. Oysa Suriye sorununda izlediğimiz yanlış politika nedeniyle şimdi “Sünni blokun bir mensubu” olarak anılmaya başlandık. Bu, OAC’deki olası askeri mevcudiyetimiz açısından dikkate alınması gerekli bir unsurdur.
- Dördüncü husus, bu bölgenin kendi içinde birçok gerilim ve çatışmaya, sınır aşan sorunlara ve müdahalelere sahne olmasıdır. OAC’nin komşuları Çad ve Sudan’la ilişkileri hayli karmaşıktır. OAC’nin komşusu olmamakla birlikte yakınındaki Nijerya’da radikal bir kısım örgütler terör eylemleri düzenlemektedirler. Bu tür grupların zamanla OAC’ne de sızmaları olasılığını dikkate almakta yarar vardır.
- Beşincisi, OAC’deki AB operasyonu, belki de ülkedeki iç çatışma ortamı nedeniyle barışı korumadan ziyade bir barışı inşa etme çabası olacaktır. Bu da çok daha zorlu bir görev demektir.
- Nihayet altıncısı, bu güce katılmamızın Afrika kıtasındaki görünürlüğümüzü arttıracağı söylenebilir. Oysa Türkiye’nin AOC’ne vereceği farklı desteklerle de bunu yapması mümkündür zira ülke şu anda her şeye muhtaç durumdadır.
Uluslararası toplum Türkiye’nin bugüne kadar barış güçlerine verdiği cömert desteği yakinen bilmektedir. Dolayısıyla, esas itibariyle yabancısı olduğumuz bir bölgede, iyi tanımadığımız bir ülkede, farklı bir kültürel ortamda görev yapmamızın zorluğunu takdir edecektir.
Benim kanaatim bu operasyona katılmamamızın doğru olacağı merkezindedir.
——————————————————————————-
(*)11 Şubat 2014 tarihli ve “Orta Afrika Cumhuriyeti’nde Çatışma/Karmaşa” başlıklı yazı.