ABD’nin IŞİD’le Mücadele Planı

11 Eylül 2014
Bu konudaki son yazımda ABD’nin IŞİD’le mücadeleye “yaklaşımından” söz etmiş ve yazımı şöyle tamamlamıştım:
“Bugüne kadarki yazılarımda ben de hep bölgede yaşanmakta olan çatışmaların bölünmüşlükten kaynaklandığını, bölge ülkelerinin katkısı olmadan çözümlenemeyeceğini, bunun ise uzlaşma ve işbirliği gerektirdiğini vurguladım… Ancak mevcut bölünmüşlükler muvacehesinde bunun yapılabilirliği noktasında hep kuşku, hatta imkansızlık ifade ettim. Şimdi ABD bu “mission impossible”a soyunduğunu açıklamış bulunuyor. Şunu da unutmamak gerekir ki bu bölünmüşlüğün temelinde eğitimsizlik, yoksulluk, demokrasi açığı, din temelindeki bölünmüşlüklerin panzehiri olan laikliğin reddi gibi yapısal sorunlar var. Herhalde ABD de, bütün bu sorunlar yumağının içerdiği zorlukları müdrik olarak, IŞİD’le mücadelenin uzun vadeli bir uğraş olacağını teslim ediyor.”
ABD’nin IŞİD’le mücadeleye yaklaşımı, hala bazı önemli bilinmeyenlere rağmen, ana hatlarıyla ortaya çıkmaya başladığı için bu yazımın başlığında “Mücadele Planı” sözcüklerini kullandım.
ABD’nin bu bağlamda neler yapmakta olduğuna geçmeden kısaca NATO’nun bu konuda ne dediğini hatırlatayım.
NATO Galler Zirvesi deklarasyonunda iki paragraf münhasıran IŞİD’e ayrılmıştı. Bunlarda özetle,
• “Sözde IŞİD”in Irak ve Suriye halklarına, bölgeye ve NATO ülkelerine yönelik ciddi bir sınır aşan tehdit teşkil ettiği;
• Bu tehdidin bir müttefike yönelmesi durumunda ortak savunmanın gerektirdiği bütün önlemlerin alınacağı;
• IŞİD’in Suriye’de siyasi çözüm önündeki en büyük engeli oluşturduğu; Irak’ın istikrar ve toprak bütünlüğü bakımından da ciddi bir riske dönüştüğü;
• İki ülkenin ve bölgenin bu tehdide karşı uluslararası toplumun desteğine ihtiyaç duyduğu;
• Bunun için uyumlu bir uluslararası çabaya gerek bulunduğu;
• Irak’ın tüm kesimlerini bünyesinde barındıran bir hükümetin IŞİD’le mücadele bakımından önemli olduğu;
• Bölgedeki dramatik gelişmeler bağlamında bazı müttefiklerin esasen Irak’a ikili planda güvenlik ve insani yardımı yapmaya başladıkları kaydedilmekteydi.
IŞİD’le mücadeleye iki paragraf ayrılmış olmasına rağmen, NATO Zirve toplantılarının, özellikle İttifakın önde gelen üyeleri arasındaki ikili temasların çok önemli bir bölümünün bu soruna ayrıldığını düşünmek sanırım yanlış olmaz.
Aslında İŞID’in “en büyük silahı” olan sınırsız şiddetin, aynı zamanda birçok ülkeyi kendisine karşı birleştirecek ve sonunu hazırlayacak “en büyük yanlışı” olduğu söylenebilir.
Başkan Obama 10 Eylül akşamı, yani 11 Eylül terör saldırılarının 13.yıldönümünden bir gün önce, Amerikan halkına IŞİD’le mücadele planını açıkladı. Başkan’ın bundan kısa bir süre önce ABD’nin bu konuda henüz bir stratejiye sahip bulunmadığını söylemiş olması sert eleştirilere neden olduğu için bu açıklama merakla beklenmekteydi.
Kanımca Başkan Obama’nın konuşması daha çok Amerikan halkının ve Kongre’nin desteğini almaya yönelik, böyle kritik zamanların dramatik konuşmalarından biri. Tarihi de özenle seçilmiş. Başkan’ın bu vesileyle, daha önceki birçok önemli konuşmasında olduğu üzere, Amerika’nın Müslümanlarla iyi ilişkilerine, onlara vermekte olduğu desteğe değinmekte yarar gördüğü anlaşılıyor. Ayrıca, IŞİD’in İslamiyetle ilgisi olmadığını vurguladığı görülüyor. Beklendiği üzere, ABD’nin örgüte yönelik hava harekatının şimdi Suriye’ye de teşmil edileceğini söylemesi kuşkusuz önemli. IŞİD sorununun ortaya çıktığı günlerde sadece örgütün “durdurulmasından” söz edilirken, Obama’nın şimdi “etkisinin kırılmasından ve neticede imhasından” bahsetmesi de kayda değer. Başkan’ın, Amerikan askerinin savaş alanına dönmeyeceğini tekrar dile getirmesine karşın, muharip güç niteliği taşımayan 475 kişilik ilave bir askeri ekibin, Irak ve Kürt kuvvetlerine eğitim, istihbarat desteği vermek üzere Irak’a gönderileceğini açıklaması, kendisinin genel yaklaşımıyla Irak’taki durumun ciddiyeti arasında bir uzlaşı olarak değerlendirilebilir.
Başkan Obama’nın konuşması Beyaz Saray’dan yapılan diğer açıklamalarla birleştirildiğinde ABD’nin IŞİD’le mücadele planının şu unsurları içerdiği görülüyor:
• Hava akınlarıyla, Irak ve Suriye’de IŞİD’e karşı savaşanlara harekat desteğinin sürdürülmesi;
• Böylelikle, IŞİD’in güvenlik içerisinde hareket edebildiği alanının daraltılması, yok edilmesi;
• Irak hükümetinin ülkenin bütün kesimlerine hitap edebilmesine yardımcı olunması;
• Irak Ordusu, Peşmerge güçleri ve Suriye muhalefeti gibi IŞİD’e karşı savaşanların, malzeme, teçhizat, eğitim ve istihbarat desteği ile güçlendirilmesi;
• IŞİD’e yönelik istihbarat çalışmasının genişletilmesi;
• Gelir kaynaklarının kurutulması;
• Örgüt ideolojisinin içinin boşaltılması;
• Yabancı ülke vatandaşlarının IŞİD saflarına katılmalarının önlenmesi;
• Irak ve Suriye’deki ihtiyaç sahiplerine insani yardım ulaştırılması;
• Bütün bunların, geniş bir uluslararası koalisyonun katılım ve desteğiyle gerçekleştirilmesi için çaba gösterilmesi.
Irak’ta Haydar el-Abadi hükümeti güvenoyu alarak göreve başladı. Irak toplumunun tümünü kapsayan bir hükümetin kurulmasıyla Sünni kesimin dışlanmışlık duygusunun giderilmesi ABD bakımından IŞİD’le mücadelenin ilk adımıydı. Şimdi, Abadi hükümetinin bu beklentiye hızla yanıt vermesi beklenecek.
ABD Dışişleri ve Savunma Bakanları, uluslararası bir koalisyonun bölgesel ayağını oluşturmak amacıyla bölge ülkelerindeki temaslarını sürdürmekteler. Esasen koalisyonun bölge dışı ayağı hemen hemen hazır gibi. Avusturalya, Kanada, İngiltere, Almanya, Fransa ve başkaları şimdiden buna desteklerini açıkladılar. Bölgesel tablo ise belirsizlik içermeye devam ediyor…
Arap Ligi Dışişleri Bakanları 7 Eylül’de Kahire’de düzenledikleri toplantı sonunda IŞİD’le mücadeleye destek verdiler. Bu konuda uluslararası işbirliğine hazır olduklarını duyurdular ama bir aşamada kara operasyonu kaçınılmaz hale gelirse – ki bu güçlü bir olasılıktır – buna kimin destek vereceği sorusunun yanıtı şimdilik yok.
Bize gelince, ABD Savunma Bakanı Hagel’ın, Ankara’daki temaslarının sonunda düzenlediği basın toplantısının tutanağını dikkatle okudum. Bakanın somut yanıtlar vermekte zorlandığını, kendisini tekrarladığını gördüm. Bunun elbette anlaşılabilir bir yönü var ve onun ne olduğunu da herkes biliyor. Bana kalırsa çok daha önemli olan, Türkiye’nin şu aşamada IŞİD’e karşı ne yapıp yapamayacağından ziyade, IŞİD’e nasıl baktığıdır. Bugünkü koşullarda elimizin kolumuzun bağlı olduğu muhataplarımızca bir noktaya kadar anlayışla karşılanabilir. Ama, olaya bakışımızın derinliğinde bir farklılık varsa bu da anında hissedilir. Bunun uzun vadeli sonuçları ise bizi birçok cephede sıkıntıya sokar. Şimdi de sırada Kerry’nin ziyareti var…
Evet, Başkan Obama da konuştuğuna göre topun artık daha çok bölge ülkelerinde olduğu söylenebilir. Kuşkusuz, Rusya ve Çin’in, ama özellikle Rusya’nın ne diyeceği, ne yapacağı da önemlidir. Ukrayna sorunu, Batı’nın Rusya ile ilişkilerinde derin bir yara açtı. Acaba IŞİD tehdidi buna merhem olabilecek mi? ABD Eylül ayında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin geçici başkanlığını üstlendi. Başkan Obama’nın Genel Kurul çalışmaları için gideceği New York’ta Konsey’in bir toplantısına başkanlık edeceği biliniyor. Bakalım bu benzeri fırsatlardan uluslararası gerilimi arkada bırakıp bir işbirliği dönemine geçiş için yararlanılabilecek mi?

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s