IŞİD’e Karşı Uluslararası Koalisyon

18 Eylül 2014
IŞİD’le mücadele ABD’nin ve dünyanın gündeminde birinci sıradaki yerini koruyor. Dün akşam bu konuda bir şeyler karalamak üzere masaya oturdum. Son haberleri almak için de BBC ve CNN uluslararası haber kanallarını izlemeye başladım. Bir ara, ABD Dışişleri Bakanı Kerry’nin, Senato Dış İlişkiler Komitesi’nde, ABD’nin IŞİD’le mücadele stratejisi hakkında bilgi verdiği oturum canlı olarak ekrana geldi. Doğrusu dikkatim hemen dağıldı; IŞİD de zihnimden çıktı gitti. Kısaca nedenini açıklayım:
Amerikan Kongresinin biraz da mahkeme düzenini hatırlatan büyük toplantı salonlarından biri… Kerry, yüksek bir kürsüde yerlerini almış senatörler önünde, oturduğu yerden konuşuyor. Arkasında belki 10-15 sıra dinleyici var. İlk sıradakiler belli ki ABD Dışişleri mensupları. Bunların arkasında, ikinci veya üçüncü sırada oturan iki dinleyicinin elinde pankartlar var. Bu pankartlar Kerry’nin tam arkasında olduğu için sürekli olarak onunla birlikte ekrana yansıyor. Birinin üzerinde “SİYASİ ÇÖZÜM, SAVAŞ DEĞİL”, ötekinde ise “ASKERİ ÇÖZÜM YOK” yazılı. Yani bu iki kişi, televizyonlara Kerry ile mutabık olmadıklarını gösteriyorlar. Derken bir başka dinleyici, elinde bir pankartla yerinden kalkıp “yeni işgaller güvenliğimize katkı yapmaz” diye slogan atmaya başladı. Kerry de konuşmasını kesip üç defa “ işgal yok…” demeye çalıştı. İki üniformalı güvenlik görevlisi slogan atan kişiyi nazikçe dışarı davet ettiler; o da salonu terk etti.
Böyle bir durumun bizde olduğunu düşünelim. Beş-altı kişi hemen bunların üzerine atlar, pankartlarını ellerinden alıp yırtardı. Sesini çıkarmasın diye ağzını kapatır, kolunu kıvırır, sürükleyip dışarı atardı. Çünkü beklenen, istenen budur… Sonra da gelsin karakol, ifade, savcılık belki de mahkeme…
Orası kendinden sadece “demokrasi” olarak söz eden, üstelik özeleştiriyi eksik etmeyen Amerika… Burası da “ileri demokrasi” olduğu iddiasındaki Türkiye…
Kerry arkasına dönüp bakmıyor, sadece “işgal yok” demeye çalışıyor. Dikkati biraz dağılmış olsa da konuşmasını toparlamaya çalışıyor.
Bu tablo karşısında ne düşünmeli, hissetmeli, ne demeliyiz? Ama siz de ben de biliyoruz ki sadece omuz silkeceğiz. Çünkü bizimkisi alıştığımız, kanıksadığımız bir tablo… Orta Doğulu Türkiye’den sıradan bir tablo…
Evet, Kerry Senato Dış İlişkiler Komitesindeki konuşmasında Obama Yönetiminin IŞİD’le mücadele stratejini anlattı. Sorulara yanıt verdi. Elli ülkenin koalisyona destek verdiğini ancak bunun içeriğinin ne olacağının onlar tarafından belirleneceğini tekrarladı. Koalisyona desteğin yaygın, mezhepsel bölünmüşlüklerin aşılmış olduğunu kanıtlamak için de, Kürdistan Bölgesel Yönetimi Cumhurbaşkanı Mesut Barzani, Şii Dışişleri Bakanı İbrahim el Caferi ve Sünni Suudi Arabistan’ın Dışişleri Bakanı Saud el Faysal’ın, sanırım son Paris toplantısında çekilmiş, bir aradaki resimlerini gösterdi. Belli ki amacı iyimserlik sergileyerek Yönetime kamuoyu desteğini arttırmaktı. Nitekim Temsilciler Meclisi, ılımlı Suriye muhalefetinin IŞİD’e karşı eğitilip, silahlandırılmasına destek veren, ancak akçalı yönü olmayan bir karar kabul etti. Senato’nun da onu izlemesi bekleniyor. Ancak bir kısmı iç siyaset bağlantılı olsa da, Obama yönetimine eleştiriler de artıyor.
Genel kanaat IŞİD’le mücadelenin mücadelenin uzun soluklu bir çaba olacağıdır. Ben de buna katılıyor ancak düşük bir ihtimal olsa da, örgütün bir aşamada kendi içinde bir çözülmeye maruz kalması olasılığını da hiç yok saymıyorum.
Bu bağlamda belki şunlar dikkate alınabilir:
• Bölgesel ve mezhepsel bölünmüşlükler muvacehesinde, ABD’nin umut bağladığı içtenlikli bölgesel koalisyonu gerçekleştirmek hayal değilse bile çok zordur. Herkes bir şey söyler, bir şeyler vadeder ama çoğu bölge ülkesi en iyi ihtimalle bunların belki sadece bir kısmını yerine getirir.
• IŞİD’ karşı sadece hava akınlarıyla netice alınması olanaklı değildir. Kerry dünkü açıklamalarında Amerikan uçaklarının sadece ve sadece IŞİD hedeflerini vurmakta olduğuna, sivil halka zarar verilmediğine ısrarla dikkat çekti. Bu elbette doğru bir yaklaşımdır ancak hava harekatı karadan ciddi destek görmedikçe sonuç vermeyecektir. Oysa, kara harekatına gönüllü katkı verecek bir ülke ismi henüz telaffuz edilmemiştir.
• Irak kuvvetlerinin ve peşmergenin İŞİD’e karşı neşter operasyonu yapacak düzeyde eğitim ve donatımı, özellikle Sünnilerin Irak Ordusu içinde kendilerine yer bulabilmeleri ise zaman gerektirecektir.
• IŞID’e karşı Suriye’de gerçekleştirilecek hava akınlarına Rusya ve Çin’in tepkisi henüz netleşmemiştir. Suriye, IŞİD’le mücadelenin daha sorunlu yarısıdır.
• IŞİD düzenli bir ordu değildir. Saflarında, din adına savaştığına inananlar yanında paralı askerleri, maceraperestleri, vurguncuları da barındırdığında kuşku yoktur. Bunların çoğu, tehlikenin kendisine yaklaşmakta olduğunu hissettiği anda sakalını kesip halkın arasına karışacaktır. Dolayısıyla önemli olan, onlarla Sünni kesim dahil Irak halkının çıkarlarının örtüşmediğini ortaya koyabilmektir. Bu da Irak’ın yeni hükümetine düşmektedir.
• Ne var ki Irak halkı Irak-İran harbinin başladığı 1980 yılından bu yana sadece savaş ve karmaşa yaşamıştır. Normal bir yaşamı arama ve sürdürme yeteneğini büyük ölçüde kaybetmiştir. Siyaset kurumuna güveni ise yok mertebesindedir.
• Dolayısıyla beklenecek olan, IŞİD’in aşırılıklarıyla Irak halkını bezdirip yerel tepki görmeye başlamasıdır. IŞİD kan dökmeye, vahşete yatkınlığını kontrol edebilirse bu da uzun zaman alabilir. IŞİD’e bu yönde tavsiyelerde bulunanlar da çıkabilir.
• Belki böyle ileri bir aşamada, bölgeye uluslararası bir barışı koruma gücünün konuşlandırılması gündeme gelebilir.
• Irak’ın onca Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararına konu olmuş “bağımsızlığının, egemenliğinin, toprak bütünlüğünün” ne olacağı ise yarının gündemindedir.
Özetle belirtmek gerekirse, içerdiği tüm zorluklara karşın ABD’nin yaklaşımı temelde doğrudur. Çünkü asgari bir bölgesel ve yerel uzlaşı olmadan hiçbir sorun çözülemez. Uzlaşı ise bu coğrafyada zor yetişen bir üründür. Buna karşın IŞİD gibiler hemen filizlenebilmektedir çünkü hem toprak elverişlidir hem de su verenleri çoktur. Neticede herkes ektiğini biçmekte; rüzgar ekenler ise fırtına biçmektedir.
ABD Savunma ve Dışişleri Bakanları koalisyon oluşturma çabaları çerçevesinde Türkiye’ye de geldiler. Buradaki temasları ve Türkiye’nin konumu Batı basınında geniş biçimde irdelendi. İrdelenmeye ve polemik konusu olmaya da devam ediyor. Bunların anlamı şu: Birincisi, ABD ile görüşlerimiz örtüşmüyor. Olabilir. İkincisi, aramızda güven eksikliği var. Olmasa daha iyi olurdu.
Şu kadarını söylemekle yetineyim:
Türkiye kendisini zorlayan bir rehine sorunu ile karşı karşıyadır. Bu nedenle hareket serbestine sahip değildir. Bu anlaşılabilir.
Orta Doğu’da, bölge halklarının “ortak, kalıcı ve samimi desteğini sağlayabilecek bir düzen var mıdır?” sorusunun yanıtı da olumsuzdur. Çünkü, on yıllardır, hatta asırlardır bölge genelinde ne yaygın bir adaletten, ne fırsat eşitliğinden, ne hakça bir gelir paylaşımından, ne demokrasi ve insan haklarına saygı bahsinde yeterli ilerlemeden, ne de karşılıklı güvenden söz etmek olanağı vardır. Aksine, iç ve dış sorunların birbirini beslediği, gerilimi arttırdığı, çözümleri engellediği bir kısır döngü söz konusudur. Arap baharı bu kısır döngüyü kıramamış, aksine bölgeyi daha istikrarsızlaştırmıştır. Dolayısıyla IŞİD’in ortaya çıkışının bir arka planı olduğu da söylenebilir. Bizim bunu söylememiz de anlaşılabilir.
Ama burada durmaz ve Eset teranesini, önceliğin onun devrilmesine verilmesi gerektiğini tekrarlar, ötekileri de çaresizlikten şiddete başvurmak veya şiddeti desteklemek zorunda kalmış çaresiz birileri olarak gördüğümüz izlenimini veren derin tahliller yaparsak kuşku yaratırız. Umarım işi bu noktalara vardırmamışızdır.
Sağlıklı diplomasinin en temel kuralı, karşınızdakinin de sizin kadar bilgili, birikimli ve zeki olduğu varsayımından hareket etmektir.
Türkiye’nin Arap baharının başından bu yana doğru yaptığı tek bir şey yok. Başımız dertte ve bunun da sorumlusu biziz. Çünkü büyük ve boş konuştuk. Sorunlara taraf olduk. Ülkelerin iç işlerine karıştık. Doğru veya yanlış başkalarınca makbul olmayanlara kucak açtık. Dünyadaki tek dostumuz Katar. Aslında Katar’la ilişkimize dikkat etmek gerek çünkü şimdi onlarla da “Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi” kurmaya karar vermişiz. Hatırlayacaksınız, Esad Yönetimi ile de aynı adı taşıyan, yere göğe koyamadığımız, herkese örnek gösterdiğimiz bir işbirliği mekanizması oluşturmuştuk…

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s