10 Ağustos 2014
Vikipedi “kolaj” sözcüğünü şöyle tanımlıyor: “Kolaj (Fransızca “collage”) ya da kesyap, düz bir yüzey üzerine fotoğraf, gazete kağıdı ve benzeri nesnelerin yapıştırılmasıyla ve bazen boya ile de karıştırılarak uygulanan bir resimleme tekniğidir.”
Kolaj bir sanat. Bilgisayarlar da zamanla, bir şeyler yazmak durumunda olanlara, sanat niteliği taşımasa bile, kolaj yapabilmek bakımından sonsuz olanaklar sundu. Dışişleri Bakanlığındaki gençlik yıllarımı hatırlıyorum. Bir konuda kağıt mı yazacaksınız, önce çok iyi düşünmelisiniz. Fikirlerinizi iyi sıralamalısınız. Hiçbir şeyi dışarda bırakmadığınızdan emin olmalısınız. Çünkü, daktiloya kağıdı takıp, yazıyı tamamladıktan sonra hatırınıza gelecek ve metne eklenmesi gerekecek “otobüsü kaçırmış” bir düşünce, yazı içeriğinin kalitesini yükseltecek olsa bile, en azından o nüshayı çöp sepetine atıp tekrar yola çıkmanızı gerektirir. Artık öyle değil. Bilgisayarındaki yazının başına sonuna neyi istersen, ne zaman istersen ekle, çıkar. Canın isterse, başka yazından bir bölümü, sonrakine kopyala/yapıştır.
Ben de bugün, eski iki yazımdan (*) bir kolajla başlayacağım. Şöyle demiştim:
“… Kimileri İŞİD’in Bağdat’a yönelebileceği düşüncesini dile getiriyorlar. Fanatizmden her şey beklenebilirse de, bu kadar akılsız olmak yerine ellerindekiyle yetinmeleri, durumlarını sağlamlaştırmayı tercih etmeleri bana göre daha güçlü bir olasılık.
“Suriye iç savaşının tetiklediği mezhep savaşının bölgeyi getirdiği durum bu. Artık Suriye iç savaşı yanında bir de Irak iç savaşı var. Aslında Irak’ta savaş hiç bitmemişti. Şimdi durum daha da kötü.
“Burada görev küresel güçlere ve en başta ABD ve Rusya’ya düşmektedir. Yapmaları gereken, sorunlu dosyaları birbirine karıştırmamak konusunda hızla bir mutabakata varmalarıdır. Diplomatik deyimle, sorunları ayrı kompartmanlara koymalarıdır. Ukrayna konusundaki uyuşmazlıklarının diğer konularda ihtiyaç duydukları işbirliğini engellememesi noktasında anlaşmalarıdır. Çünkü terörle, aşırılıkla mücadele her ikisinin de gündeminin en üst sırasındadır. Uluslararası toplumun birinci önceliğidir. Krizdeki dünya ekonomisinin bir petrol/enerji krizini kaldırmasının zor olacağı da biliniyor. Dolayısıyla ABD ve Rusya, artık iç içe geçmiş olan Irak/Suriye konularında anlaşabilirlerse bir yığın kötü tercih arasında “en az kötü olanı” seçip onun etrafında bir koalisyon oluşturabilirler…”
( o y s a )
“ABD Dışişleri Bakanı ülkesinin yeni askeri müdahalelerden kaçınmakla birlikte en büyük küresel güç olarak dünyadan elini eteğini çekmediğini kanıtlamak için yoğun bir diplomasi trafiğini sürdürür ve sıkıntılar yaşarken Rusya, Çin, AB tribünde, serinkanlı biçimde gelişmeleri izliyorlar. ABD’nin terörle ve aşırılıkla mücadelesi onların da işine geliyor. Tökezlemeleri ise kendilerini üzmüyor.
“Büyük Orta Doğu’nun liderleri ise iktidarlarını sürdürmekten, ABD’ni bu amaç için kullanmaktan başka bir şey düşünmedikleri izlenimini veriyorlar. Daha da önemlisi, “Geçmişi ne olursa olsun bu sorunlar bizim sorunlarımız değil mi? Biz de bir yerde yanlış yapmış olabilir miyiz? Şimdi ne yapabiliriz?” sorularını soramıyorlar. Çünkü hata yapmış olmalarının olanaksızlığına inanıyorlar. Başkan Obama’nın alçak gönüllülüğü de onları bu yolda teşvik ediyor…
“… Yukarıda söylediklerime rağmen, Obama Yönetimi günün birinde rotasından radikal bir sapma yapar ve sert gücünü gösterirse, bu benim için sürpriz olmayacak.”
Bugüne gelecek olursak, ABD ile Rusya, Ukrayna konusunda ortak bir zemin henüz yaratmayı başaramadılar. Ülkenin doğusunda, Rusya yanlısı ayrılıkçılar ile Ukrayna kuvvetleri arasındaki şiddetli çarpışmalar artan can kaybına yol açarak devam ediyor. AB’nin yaptırımlar konusunda ABD ile benzer bir çizgiye geldiği söylenebilir. Moskova, ABD-AB yaptırımlarına kendi yaptırımları ile yanıt verdi. Rusya’nın Ukrayna’ya yeni bir müdahalede bulunması olasılığı gündemden düşmüyor. Batılılar, Moskova’nın “insani mülahazalar” veya “barışı koruma zorunluluğu” ile maskelenmiş askeri müdahalelerine karşı olduklarını sürekli tekrarlamak ihtiyacını hissediyor. ABD’nin Irak’ta, İsrail-Filistin cephesinde başı dertte iken Rusya’nın böyle bir eyleme kalkışması hiç kuşkusuz Batı tarafından fırsatçılık olarak değerlendirilecektir. Siyasi jargonumuzun sevilen/güldüren deyimiyle, “şık olmayacaktır”. Kiev yönetiminin, bu genel tabloyu dikkate alarak, şansını fazlaca zorlamamasının doğru olacağını düşündüğümü de burada kaydedeyim. Çünkü, Dışişleri Bakanı merhum Çağlayangil’in deyimiyle, “elektrik düğmesini çevirdiğinizde ışığın yanmasına şaşırmamalısınız.”
İsrail’in 8 Temmuz 2014 tarihinde başlattığı Gazze harekatı uluslararası gündemin diğer maddelerini neredeyse tamamen geri plana itti. Filistin tarafında büyük can kaybına neden oldu. 29 Gün sonra sağlanan 72 saatlik ateş-kes henüz kalıcı bir nitelik kazanamadı. ABD, İsrail’le yakınlığı ile Filistinlilerin haklı “kalıcı çözüm” talepleri arasında denge bulmaya çalışıyor.
Suriye çöküşünü sürdürüyor. Libya, kendine hızla çekidüzen veremez ise aynı yolun bir başka yolcusuna dönüşebileceği izlenimini veriyor.
İŞİD ise fanatizmden beklenebilecek olanı yaptı ve Bağdat’ı ele geçirmeye yöneldi. Bunda başarı sağlayamasa da yayılmasını sürdürdü. Bu arada isim değiştirdi ve “İslam Devleti” adını aldı. Ebu Bekir el Bağdadi halifeliğini ilan etti. Bu girişimlerin amacı, otoritesini sağlamlaştırdığı mesajını vermek ve saflarına katılımı özendirmek olsa gerek. Hedefindeki kitle dikkate alındığında belki de akıllıca bir yaklaşım.
İŞİD son olarak da Irak’ın Kürdistan Bölgesel Yönetimini hedef aldı. Bana kalırsa, örgütün birinci özelliği “yüreklere korku salma” taktiğini kullanması. İkinci özelliği ise, durduğu anda bütünlüğünün, yarattığı ivmenin tehlikeye düşebileceği bilinciyle sürekli çatışma ve gelir kaynağı arayışında olması. İŞİD’in dışarıdan parasal destek gördüğü biliniyor. Ancak hiç kuşku yok ki devlet olma iddiasının gerektireceği kaynak bundan fazlasıdır. Irak’ta bunu sağlayabilecek olan da petrole erişimdir. İŞİD’in niteliği artmakta olan askeri gücü, askeri disiplini, ağır silahları kullanmakta sergilediği başarı, Irak Silahlı Kuvvetlerinden tasfiye edilmiş Baasçı bir kısım subayın örgüt saflarında yer aldığının göstergesi olabilir.
Söz konusu gelişmeler sonucu Başkan Obama, yeni askeri müdahalelere karşı sürdürdüğü kararlı tutuma istisna getirerek, İŞİD’e karşı hava harekatına başlanması için ABD Silahlı Kuvvetlerine yeşil ışık yaktı. Çünkü İŞİD’in Kürdistan Bölgesel Yönetimini hedef tahtasına koyması, Erbil’e yaklaşması, geçtiği yerlerdeki Yezidilere, Hristiyan azınlığa yaptıkları Obama’ya başka seçenek bırakmadı. Kanımca bu, Başkan Obama’nın temel tutumundan “kaçınılması olanaksız bir sapmadır.” Obama Yönetiminin, gerektiğinde en son çare olarak sert gücünü kullanabileceğinin göstergesidir. Kendisi 7 Ağustos’ta bu kararını açıklarken şunları vurgulamaya özen gösterdi:
• ABD dünyada çıkan her krize müdahale edemez ve etmemelidir.
• Ancak Amerikan vatandaşlarının hayatı tehlikede ise, bir jenosit olasılığı söz konusu ise o zaman gelişmelere kayıtsız kalamayız.
• ABD’nin Irak’ta yeni bir savaşın içine çekilmesine izin vermeyeceğim.
• Amerikan askeri savaşmak üzere Irak’a dönmeyecektir çünkü Irak bunalımını Amerika çözemez. Kalıcı çözüm ancak Irak’taki kesimlerin barışmaları/uzlaşmaları ve Irak Silahlı Kuvvetlerinin güçlendirilmesiyle sağlanabilir.
• Irak’taki istikrarsızlık ve yaşanan acı Irak’ın komşularından hiç birinin çıkarına değildir.
Başkanın Amerikan Hava Kuvvetlerinin İŞİD harekatına gösterdiği iki gerekçeden biri, Erbil’de, Bağdat’ta görev yapan Amerikalı diplomatların ve askeri danışmanların can güvenliği. Kanımca bu, iki gerekçeden daha zayıf olanı çünkü onlara yönelecek tehdidi bertaraf etmenin yerleşik yöntemi tahliyedir. Jenosit kavramı kuşkusuz çok daha ciddi. Ancak bunların hepsini bünyesinde barındıran genel gerekçe, bir terör örgütünün Irak ve Suriye’de devletleşmesinin önlenmesi gereğidir.
Görünen o ki ABD Erbil ve çevresine bir kırmızı çizgi çekti. İŞİD bu çizgiyi zorladığı, oradan çekilmediği sürece hava harekatı devam edecek. Böylelikle, Bağdat’ta yeni bir hükümetin kurulmasına, Irak’ın değişik kesimleri arasında sağlanacak uzlaşıyla daha olumlu bir siyasi tablo yaratılmasına, İŞİD cephesinde bölünmenin teşvik edilmesine ve Irak Silahlı Kuvvetlerinin güçlendirilmesine imkan verecek bir fırsat penceresi aralanmış olacak.
Başkan Obama Beyaz Saray’da yaptığı bu açıklamanın ardından New York Times gazetesi yazarı Thomas L. Friedman’a, gazetenin 8 Ağustos nüshasında yayınlanan bir mülakat verdi. Kararının temelinde yatan yaklaşımı, gelişmelere bakış biçimi bir kaz daha izah etti. Önemi dolayısıyla kendisinin bu mülakatta değindiği hususları, bir sonraki yazımda dikkatinize sunacağım.
———————————————————————————
(*) 13 Haziran 2014 tarihli “Musul’un Fethi ve Sonrası” ile 15 Temmuz tarihli “Büyük Orta Doğu’da Görünü
ABD Veda Etmişti Ama Irak Onu Bırakamıyor
Bir Cevap Yazın