25 Temmuz 2014
İran ile P5+1 arasında İran’ın nükleer programı konusunda Viyana’da devam etmekte olan müzakereler için belirlenmiş altı aylık süre 20 Temmuz 2014 tarihinde doldu ve taraflar kalıcı çözüme ulaşamadılar. İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif ile AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton, yaptıkları ortak açıklamayla, temel konularda görüş farklılıkları sürüyor olmakla beraber bir ilerleme de sağlandığını, müzakereler için tanınan sürenin 24 Kasım’a kadar uzatıldığını duyurdular. Hatırlanacağı üzere, müzakere zemini oluşturan Ortak Eylem Planı üzerinde 24 Kasım 2013’de mutabakat sağlanmıştı.
ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin görüşmelerde uzatmaya gidileceğinin anlaşılması üzerine 18 Temmuz’da yaptığı açıklamanın can alıcı bazı noktaları şunlar:
“… Bu önemli ve yoğun bir çaba ve kısa sürede büyük mesafe aldık. Bir yıldan daha az bir süre önce Başkan Obama ve Cumhurbaşkanı Ruhani yeni bir diplomatik girişim başlatmak amacıyla ilk kez konuştular. Ben de otuz yıldan bu yana İranlı karşıtı ile ikili bir görüme yapan ilk ABD Dışişleri Bakanı oldum.
“… Ortak Eylem Planı, 20 Ocak’ta yürürlüğe konulan altı aylık bir anlayış belgesi idi ve başarıya ulaştı. Bu bağlamda İran, %20 oranında zenginleştirmiş uranyum stokunu tasfiye etmek, zenginleştirmeyi %5 ile sınırlandırmak, yeni sentrifüjleri devreye sokmamak, Arak reaktöründe yeni faaliyetler başlatmamak ve nükleer tesislerini daha sık denetime açmak yolunda üstlendiği yükümlülüklere uydu. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı da bunu düzenli olarak doğruladı. Buna karşılık biz, diğer P5+1 üyeleri ve AB ülkeleri, Ortak Eylem Planında öngörüldüğü şekilde, İran’a karşı uygulanmakta olan yaptırımlarda sınırlı bir yumuşamaya gittik…
“Amacımız, bu kısa uzatma ile bugüne kadar kaydettiğimiz ilerlemeden hareketle başarıya ulaşmaktır. Kritik bir nokta, durdurulmuş olan İran nükleer programının önümüzdeki dört ay zarfında da böyle kalacağıdır. Bu bizim ve müttefiklerimizin çıkarınadır…
“… Bundan bir yıl önce İran’ın üstlendiği taahhütlere sadık kalacağına ve bizlerin uzun vadeli ve kapsamlı bir anlaşmayı müzakere edebileceğimize inananlar azınlıktaydı. Şimdi önümüzde dört ay daha var. Bu fırsatı kaçırmayalım…”
İran ile P5+1 arasındaki müzakerenin tarafları gizlilik konusunda ciddi davranıyorlar. Çabaları kamuoyuna değil sorunlara odaklanmış durumda. Belki şu kadarını söylemek mümkün: en kritik meselenin, İran’ın bir “atak yaparak” kısa sürede nükleer silah üretmesini önlemek olduğu anlaşılıyor. Bu amaçla uranyum zenginleştirme olanaklarını ve zenginleştirme düzeyini olabildiğince sınırlandırmak için çaba gösteriliyor. İran ise nükleer programının ulaştığı nokta bakımından on yıl önceki İran değil ve kazanımlarından vazgeçmek istemiyor. Sonucun ne olacağı 24 Kasım’da anlaşılacak.
Viyana müzakerelerinin siyasi boyutuna bakacak olursak iki gözlemde bulunulabilir.
Birincisi, İran’ın nükleer programı konusunda en sert tutum içerisinde olan iki ülke ABD ve Viyana sürecine dahil olmamasına rağmen İsrail idi. ABD, müzakerelerin gidişatından ve İran’ın bu bağlamda vermiş olduğu sözlerin arkasında durmuş olmasından memnun olduğunu saklamıyor. Çözümsüzlüğün, “kötü bir çözüm”den daha iyi olduğu söylense dahi, dünya çok sorunlu bir dönemden geçerken bu uzlaşı fırsatını kolaylıkla harcamak istemiyor. Belki bunun İran’ın bölgesel konularda daha fazla işbirliğine angaje edilmesine de yardımcı olacağını düşünüyor. İsrail ise Gazze harekatının arazideki sıkıntılarıyla ve bunun olumsuz uluslararası yansımalarıyla meşgul. ABD ve İsrail yönetimleri arasındaki uyumsuzluklara gelince, bunlar neticede aşılacak olsa da bugün için hayatın gerçeğiymiş gibi görünüyor.
İkincisi, İran bugün itibariyle Ahmedinejat’ın bıraktığından çok farklı bir noktada bulunuyor. Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi ve Almanya (*) ile yürütülmekte olan Viyana müzakerelerinin fotoğraflarına yansıyan birlikte çalışma, uyum, dostluk görüntüleri dahi bunu kanıtlamaya yeterli. Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in bu açıdan fark yarattığı açık. Özetle İran, bu noktaya kadar Viyana sürecini uluslararası konumunu güçlendirmek ve Batı için makbul bir muhatap özelliği kazanmak bakımından iyi kullanmış görünüyor.
Müzakereler daha ileri bir noktaya vardığı takdirde gerek ABD ve gerek İran iç siyasetinin buna nasıl tepki vereceği de önemli.
P5+1 müzakereleri onlarca, başkentlerdekileri de eklersek belki de yüzlerce diplomatın, bilim adamının, uzmanın katkısıyla yürütülen bir süreç. Çok boyutlu, yoğun ve güç bir müzakere. Altı ayını doldurdu ve şimdi uzatmaya gidiyor. Bütün bunlara baktığımda, nükleer konularda birikimi sınırlı, nükleer silah teknolojisinde ise emekleme çağına dahi gelmemiş Türkiye ile Brezilya’nın, 17 Mayıs 2010’da, “Tahran Deklarasyonu” veya “Nükleer Takas Anlaşması” olarak adlandırılan bir belge ile ortaya çıkıp sorunu çözdüklerini ilan etmelerinin ülkemizi ne duruma düşürmüş olabileceğini şimdi daha da iyi anlıyor ve üzülüyorum.
———————————————————————————-
(*) Bu 6 ülkeden “EU3+3” veya “E3+3” olarak da söz edilmektedir. Resmen kullanılan ikincisi olmakla birlikte ben gelişmeleri uluslararası basından izlediğim için onların daha çok kullandığı “P5+1”i tercih ediyorum.
İran – P5+1 Müzakerelerinde Süre Uzatımı
Bir Cevap Yazın