6 Nisan 2014
Bir yerel seçimi geride bıraktık. Bu elbette olağan bir yerel seçim değildi. Nitekim birçok kişi bunu daha çok bir genel seçim olarak gördü, değerlendirdi. Ben yazılarımda zorunlu olmadıkça iç politika sorunlarımıza girmemeye özen gösteriyorum. Bunun nedeni, dış politikaya ideolojik yaklaşımlardan ziyade ulusal çıkar kavramının egemen olması gerektiğine inanmamdır. Ancak zaman zaman, kaçınılmaz olarak iç politika ile dış siyaset arasındaki yakın ilişkiye dikkat çekiyor, içerde güçlü olanın dışarıda da güçlü olacağı gerçeğini hatırlatıyor, bu bağlamda ülkemizdeki çatışmacı ortamın, kutuplaşmanın ulusal gücümüze ve dış siyasetimize olumsuz yansımalarına işaret ediyorum. Ancak şimdi görüyorum ki seçimin bir “güvenoyu” teşkil edip etmediği, nelerin sandıkta onaylandığı tartışılıyor. Üstelik bu, seçim sonuçlarına mutlak anlamlar yüklenerek yapılıyor. Bu çerçevede dış politikaya da temas ediliyor ve bu yerel seçimle Türk halkının Hükümetin dış politikasına destek verdiği seslendiriliyor. Ben dış politikanın bu yerel seçim kampanyasında tartışılan, üzerine odaklanılan bir konu olduğu kanısında değilim. Dolayısıyla bir onay veya onaylamama durumu olduğunu düşünmüyorum. Ama yine de bu politikanın bizi nereye getirdiğine kısaca değinmeyi gerekli gördüm.
Komşularımızla ilişkilerimiz:
- Suriye ile savaş halindeyiz.
- Mısır’la siyasi savaş halindeyiz.
- Irak’la münasebetlerimiz en iyimser tanımla “sorunlu”.
- Körfez ülkelerinin kendi aralarındaki uyuşmazlıklar bizi açmazda bıraktı.
- Araplararası sorunlara karışmanın bedelini ödemeye devam edeceğimize kuşku yok.
- İsrail’le ilişkilerimiz kopmuş durumda. Tazminat olayı halledilse dahi ideolojik nedenler ilişkilerde gerçek bir iyileşmeye asla izin vermeyecek.
- Filistinliler arasında ayırım gözeten yaklaşımlarımız, onların davasına hizmet etmeyen eylemlerimiz bize orada duyulan güveni de sarsmıştır.
- Dostumuz, kardeşimiz Azerbaycan’ın dahi laik yapısı nedeniyle bize ilişkin tereddütleri bulunduğundan kimse kuşku duymasın. Kimse görüntüye aldanmasın.
ABD ile ilişkilerimiz: Soğuk, güvenden yoksun “karşılıklı mecburculuk” temelinde yürüyor.
AB ile ilişkilerimiz: “2014’ün altın yıl olacağı” öngörüsü” tam bir fiyaskoya dönüştü. Yerinde bile sayamıyor, geri kayıyoruz.
NATO ile ilişkilerimiz: Türkiye’ye duyulan güven 60 yıldır ilk kez inişte.
Bu genel gözlemleri ayrıntılandırmak, yukarıdaki örneklere başkalarını eklemek, tablonun karanlığına daha fazla vurgu yapmak elbette mümkün ancak gereksiz, zira her şey ortada. Olumlu tek bir gelişme yok. Öyle inanılmaz durumlarla karşılaşıyoruz ki artık “sıfır sorun”u eleştirmeyi unuttuk bile. Ama bütün bu somut verilere rağmen yerel seçim sonuçları dış politikaya güvenoyu olarak nitelendirebiliyorsa o zaman biri ışıkları söndürüversin lutfen.