13 Ocak 2014
15 Aralık 2013 tarihli ve “Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun Vaşington’u Ziyareti” başlığını taşıyan yazımda şöyle demiştim:
“… Davutoğlu da iki ülke arasında mevcut “değerlere dayalı örnek ortaklık” tan söz etmiş. Ayrıca, iki ülke arasında önemli görüş ayrılıkları bulunduğu izlenimini düzeltmek için olacak, “Türkiye Dışişleri Bakanı olarak ben ve hükümetim sizin bütün girişimlerinizi, diplomatik girişimlerinizi, Orta Doğu barış sürecini ve öncülük ettiğiniz birçok başka girişimi destekliyoruz” şeklinde bir cümle kullanmış.
“Bu ifadeden, Davutoğlu’nun Amerikalı muhatabı Kerry ile görüşmesinin Türk hükümetinin dış politikasında bir “reset”in temel taşını yerine koymaya yönelik olduğu sonucuna varılabilir. Son dönemdeki bazı diplomatik çabaların, en başta ABD olmak üzere Türkiye’nin ortaklarına bu değişimin kalıcı olacağı noktasında güvence vermeyi amaçladığı düşünülebilir. Zira Kerry’ye “bütün Amerikan girişimlerinin desteklendiği” şeklinde bir açık çek başka türlü yorumlanamaz…”
Buna rağmen daha sonra bir Büyükelçi Ricciardone sıkıntısı yaşandı.
İki Bakan 12 Ocak 2014 tarihinde Paris’te, “Suriye’nin Dostları Çekirdek Grubu” toplantısı vesilesiyle tekrar bir araya geldiler, sonra da basının karşısına çıktılar. Basın toplantısının ABD Dışişleri tarafından yayınlanan tutanağına göre Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, bu defa da, iki ülke ilişkilerini en olumlu biçimde tanımlamaya özen göstermiş ve şöyle demiş:
“Türk-Amerikan işbirliği stratejik açıdan önemlidir. Onyıllar, yüzyıllar boyunca da öyle olmuştur ancak şimdi bu işbirliği, değişik konularda stratejik danışmalar çok önemlidir… Biz Türkiye olarak Orta Doğu barış sürecini ve çabalarınızı destekliyoruz. Türkiye, bölgede herhangi bir barış girişimi için elinden geleni yapmaya, bunun için çalışmaya hazırdır… Irak’ta seçimlere yönelik demokratik süreci, bunun yanında terörist gruplarla ve mezhepçilikle mücadeleyi destekliyoruz… ABD Türkiye için stratejik bir müttefiktir…”
ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ise Ahmet Davutoğlu ile birçok konuda beraber çalıştığına, Türk Bakanın kendine özgü yaratıcı ve enerjik diplomasisiyle Suriye muhalefetiyle çalıştığına ve birliktelik sağlamak için Cenevre II öncesinde gayret gösterdiğine değinmiş. Sonra da, Irak’ta istikrarın ortak çıkarlarımızın gereği olduğuna, Irak’taki gruplar arasında gerilimin düşürülmesine, petrol ve petrol gelirlerinin paylaşımı konusuna, İsrail-Türkiye ilişkilerinin geleceğine kısa atıflarda bulunmuş. Bunlardan son ikisi, ABD ile tam bir uyum içinde olmadığımız konular. Ama daha önemlisi Kerry, muhatabıyla, iki ülkenin hukukun üstünlüğüne ve demokrasiye bağlılıklarının önemini, birbirlerinin siyasi süreçlerine saygı konusunu da ele aldıklarını; ABD’nin Türk iç siyasetine veya seçim sürecine karışmak gibi bir niyeti bulunmadığını ve Bakan Davutoğlu’nun da bunu anladığını belirtmiş. Önemli olanın, ilişkimizin sağlamlığına verdiğimiz değeri açıkça göstermemiz ve iki ülke halkının da bunu kavraması olduğunu, Türkiye ve ABD’nin iki önemli müttefik ve dost olarak sorun yaratmak için değil sorunları çözmek için çaba gösterdiklerini söylemiş. Daha açık bir deyişle Kerry, Büyükelçi Ricciardone’ye yöneltilen eleştirilerin kendilerinde yarattığı rahatsızlığı sükutla geçiştirmemiş. Demokrasi, hukukun üstünlüğü kavramlarına da bir göndermede bulunmuş.
Geçtiğimiz günlerde bazı gazetelerimiz, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, basına kapalı bir toplantıda, İngiltere ve Fransa’nın bölgede giderek güçlenmesinden rahatsızlık duyduklarını söylediğini nakletmişti. Bu haberler daha sonra Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü tarafından yalanlanmış.
Bütün bunlardan çıkardığım sonuç şudur: Türkiye’nin yaşamakta olduğu sıkıntıların “dış mihraklar” tarafından kışkırtıldığı veya desteklenmekte olduğu iddiaları artık söylemimizden düşmüştür. Bunların tekrar gündeme getirilmemesi doğru olacaktır.