“Uluslararası Toplum” ve Suriye İç Savaşı

23 Aralık 2013

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), Suriye iç savaşı karşısında aldığı, daha doğrusu bir türlü alamadığı veya almakta zorlandığı tutum nedeniyle hayli eleştiri aldı. BM Yasasının 24. maddesinde şöyle denilmekte:

“Birleşmiş Milletlerin üyeleri, Örgütün hızlı ve etkili hareket etmesini sağlamak için uluslararası barış ve güvenliğin korunmasında başlıca sorumluluğu Güvenlik Konseyi’ne bırakırlar ve bu sorumluluk gereğince görevlerini yerine getirirken Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) kendi adlarına hareket ettiğini kabul ederler.”

Birleşmiş Milletler Yasası 26 Haziran 1945’de San Fransisko’da imzalandı ve aynı yılın 24 Ekim’inde yürürlüğe girdi. 1945’in dünyası ile bugünün dünyası aynı mı? Elbette değil. O tarihten bu yana bağımsızlığını kazanan birçok ülke Örgüt’e katıldı. Küresel kuvvet dağılımında değişmeler oldu. “Yükselen güçler” olarak tanımlanan ülkeler ortaya çıktı. Bütün bu nedenlerle, BM bünyesinde yıllardır devam eden bir reform arayışı çerçevesinde, Güvenlik Konseyini daha etkin kılmanın yolları irdeleniyor. Bununla kastedilen, Konseyin üye sayısının arttırılması yoluyla temsilin yaygınlaştırılması ve oylama sisteminin gözden geçirilmesi olmakla birlikte o noktaya bir türlü gelinemiyor. Aslında tüm BM sisteminin ciddi reforma ihtiyacı var. Güvenlik Konseyi ise, BM’in en güçlü organı olarak eleştirilerin odağında kalmaktan kendisini kurtaramıyor.

BMGK, Suriye sorununda “uluslararası toplum”u etkin biçimde temsil edebilmiş midir? Hayır. Ama şunu da unutmamalıyız ki aslında “uluslararası toplum” da yanıltıcı bir kavram. Gerçeği yansıtmaktan daha çok, belirli ülkelerin veya ülke gruplarının kendi görüşlerine ağırlık kazandırmak için kullandıkları bir araç; belirli ülke grubunun savunduğu görüşleri “uluslararası toplum”a mal edivermek sıkça başvurulan bir yöntem. Gerçek şu ki ülkeler siyasi, ekonomik çıkar ve aidiyet duygusu temelinde bölünmüştür ve BMGK da bunun istisnası değildir.

Türkiye, BMGK’nın Suriye sorunundaki performansını en çok eleştiren ülkeydi. Ancak Suudi Arabistan bir adım daha ileri giderek, Güvenlik Konseyinde iki yıl için seçildiği “geçici üye” sandalyesine oturmayacağını açıkladı. Bu tepki özünde belki anlaşılabilir ancak ortaya konuş yönteminin isabetini zaman gösterecektir.

Kanımca, BMGK’ni eleştirirken iki uluslararası örgütün daha performansına bakmak yerinde olur.

Bunlardan birincisi Arap Ligi’dir. Arap Ligi Suriye konusunda birçok toplantı yaptı; Suriye yönetimini defalarca ağır biçimde uyardı ve sonunda üyeliğini askıya aldı; ancak bunların arazideki duruma hiçbir etkisi olmadı.

Suriye konusunda bir şeyler yapabilecek olan ikinci kuruluş İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) idi. Örgüt Yasasının ilk iki maddesinden bazı bölümler aşağıda:

“Madde 1

“İslam İşbirliği Teşkilatının amaçları şunlardır:

“1. Üye ülkeler arasında mevcut kardeşlik bağlarını ve dayanışmayı güçlendirmek…

“5. Üye ülkelerin ortak çıkarlarına hizmet amacıyla küresel siyasi, ekonomik ve sosyal karar verme mekanizmalarına aktif katılımını sağlamak…

“Madde 2

“1. Bütün üye ülkeler BM Yasasının amaç ve prensiplerine bağlı kalacaklarını taahhüt ederler…

“3. Bütün üye ülkeler aralarındaki anlaşmazlıkları barışçı yöntemlerle çözecekler, ilişkilerinde kuvvet kullanmaktan veya kuvvet kullanma tehdidinde bulunmaktan kaçınacaklardır…

“4. Bütün üye ülkeler, diğer üyelerin ulusal egemenliğine, bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne saygı gösterecekler ve içişlerine karışmaktan kaçınacaklardır…

“5. Bütün üye ülkeler, Teşkilat Yasasında, BM Yasasında, uluslararası hukukta ve uluslararası insancıl hukukta belirlendiği şekilde uluslararası barış ve güvenliğin korunmasına katkıda bulunmayı ve birbirlerinin içişlerine karışmamayı taahhüt ederler.”

İİT Yasasının yukarıdaki maddelerine bakılacak olursa, Teşkilatın Suriye bunalımını engellemek veya iç savaşı durdurmak konusundaki sorumluluğu – en azından manevi sorumluluğu – BMGK’nin sahip olduğu sorumluluktan daha az değildir. Buna karşın, yukarda değinilen taahhütlerin tümü ihlal edilmiştir. İlk bakışta, İİT’nın Suriye sorunu karşısında hareketsiz kalmasını anlamak oldukça güç. Oysa gerçek, İİT’nın da BMGK gibi bölünmüş olduğu merkezinde. Suudi Arabistan, İİT’na ev sahipliği yapıyor olması, İslamiyet’teki özel yeri, petrol zenginliği ve ABD ile yakın ilişkileri nedeniyle Teşkilat’ın en etkin  üyesidir. Teşkilatın, Esad’a karşı sert önlemler alınmasını savunan başka güçlü üyeleri de mevcuttur ve Türkiye de bunlardan biridir. Ancak İran’ın da Teşkilata üye olması nedeniyle, İİT bünyesinde “Esad’sız çözüm”e destek veren bir karar almak olanaklı değildir. Nitekim Suriye konusunda fikir birliği bulunmadığı, İİT Yürütme Komitesi’nin 30 Kasım 2011’de Cidde’de düzenlediği ve 32 üye ülkenin katıldığı olağanüstü toplantıda açıkça ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla, sorunun Teşkilat bünyesinde ısrarlı biçimde gündeme getirilmesi sadece bu bölünmüşlüğü sergileyecek, netice vermeyecektir. Evet, Suriye’de giderek çevreye yayılmaya başlayan bir mezhep çatışması yaşanıyor ve İslam ülkeleri de duruma müdahale edemiyor; aksine, bir kısmı çatışmaya taraf oluyor.

 

 

 

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s