20 Aralık 2013
Bu blogun amacı dış politikaya ilişkin sorunları irdelemektir. Oysa şu sırada Türkiye’de kimsenin dış politikayla ilgilendiğini sanmıyorum. Çünkü Türkiye yine içe döndü. İçerde “reset” dışarıda “reset”ten daima daha fazla ilgi çeker.
Yaklaşık iki yıl önce yayınladığım kitabımda şöyle iki paragraf var:
“Yıllarca Ankara’da birlikte çalıştığımız yabancı diplomatların ülkemizle ilgili ortak bir gözlemi vardır: “Türkiye’de her gün yeni bir şey olduğunu, dolayısıyla sıkılmaya olanak bulunmadığını” söylerler. Ben de hep şöyle düşünmüşümdür: “Acaba her gün yeni bir şeyin gündeme oturmadığı, gündemimizin heyecandan, yürek çarpıntısından uzak, hatta sıkıcı hale geleceği günleri ne zaman görebileceğiz?”
“Diplomatik kariyerinin merkez yıllarının neredeyse tamamını Türkiye’den sorumlu bölümde geçirmiş olan saygın ülke vatandaşı bir diplomat, bir meslektaşıma, Türkiye’nin geçmişte birkaç kez bir uçak gibi hızlanarak, kalkış noktasına doğru ilerlediğini, ancak her defasında motor gücünü kaybederek pistin sonunda kaldığını, havalanamadığını, bunu anlamakta zorlandıklarını, zira potansiyelimizi bildiğini ifade etmiş. Ben de aynı kanıdayım…”
Umarım tarih tekerrür etmez.
İçerde büyük bir ulusal sınavla karşı karşıya olduğumuzda kuşku yok. Dünyanın gözü de üzerimizde. Bu sınavın sonunda mutlaka “geçer” not almamız gerekiyor. Ortaya atılan iddialar, deliller hakkında şu aşamada söylenebilecek bir şey elbette yok. Şu aşamada yaşamsal önemde olan, adli sürecin tam bir şeffaflık ve tarafsızlık içinde, hukuka saygı temelinde yönetilmesidir. Aksi takdirde, yukarıda naklettiğim ikici paragraftaki deneyimi tekrar yaşarız.
Adli süreç sonunda nereye varırsa varsın, adalet ne kadar mükemmel biçimde tecelli ederse etsin, bu bunalımın Türkiye’ye uluslararası bir siyasi/diplomatik maliyeti olacaktır. Bunun boyutunu belirleyecek olan da adli sürecin niteliğidir. “Bu tür sorunlar başka ülkelerde de yaşanıyor; AB ülkelerinde de var; hatta Brüksel bu gibi üyelere uyarı üzerine uyarı yapıyor…” şeklinde sıradanlaştırma çabaları içerde birilerini ikna etse de dışarıda etmez.
Şu sırada ben Dışişleri Bakanımıza Ankara’da kalmasını, dış gezilerini asgariye indirmesini öneriyorum. Çünkü dışarıda huzurlu olamayacaktır. Dış politikada “reset” mi diyeceğiz, “revizyon” mu diyeceğiz, o konuya zaman ayırmasıdır. Bakanlık kadrolarıyla oturup, dış politikamıza içerden ve dışarıdan yöneltilen samimi eleştirileri serinkanlılıkla gözden geçirmesi, özeleştiri yapması, doğruları içine sindirmesidir. Bölgemiz, tarihinin en kanlı ve karmaşık dönemlerinden birini yaşarken bizim içe dönmek zorunda kalmamız kuşkusuz bir talihsizlik. Hiç değilse bunu yapabilelim.