İran-P5+1 Müzakerelerinde İkinci Süre Uzatımı

(Bu yazı, dostum Emekli Büyükelçi Yusuf Buluç’la birlikte kaleme alınmıştır.)

25 Kasım 2014
Başkan George W. Bush, 26 Ocak 2002 tarihinde Kongre önünde yaptığı “Birliğin Durumu” (State of the Union) konuşmasında, Irak, İran ve Kuzey Kore’den “şer ekseni” (axis of evil) olarak söz etmişti. O tarihte Saddam Hüseyin yerinde, Irak’ın işgali bir sene ilerideydi. İran’ın Cumhurbaşkanı, reform bekleyenlerin ümit bağladıkları ılımlı Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi idi. Mahmud Ahmedinejad’ın onun yerini almasına ve İran’ın ABD ile ilişkilerinde yeni ve daha da zorlu sekiz yıllık bir dönemin bir dönemin başlamasına yaklaşık üç sene vardı.
O konuşmadan bu yana 12 yıl geçti.
Saddam Hüseyin artık yok ama Irak sorunu katlanarak devam etmekte.
İran’ın Cumhurbaşkanlığı makamında ise, reform ümitlerinin bir kez daha bağlandığı Hasan Ruhani bulunuyor.
İran ve ABD Dışişleri Bakanları nükleer programa ilişkin müzakere sürecinin yarattığı fırsatlardan yararlanarak sürekli görüşüyorlar. Görüşmelerinde sadece bu konu üzerinde değil, bölgesel sorunlar üzerinde de duruyorlar. Kısaca ifade etmek gerekirse, son bir yılda ABD-İran ilişkilerine farklı bir dinamiğin hâkim olduğu görülüyor. Bunu teşvik eden üç temel neden var. Bunlardan birincisi İran nükleer programının, bölgenin esasen çok ağır gündemine taşınması çok zor yeni bir gerilim eklemesini önleme arzusu; ikincisi, bölgesel gündemin İran’ın katkısını gerektirmesi; üçüncüsü ise Ruhani-Zarif ikilisinin yarattığı farktır.
ABD ile İran arasında eksik olan karşılıklı güvendir. Aslında ABD ile İran’ın birbirlerine güven duymamaların anlaşılabilir nedenleri mevcut. İranlılar, ABD ile İngiltere’nin 1953 senesinde, işbirliği halinde düzenledikleri bir darbe ile Başbakan Musaddık’ı iktidardan uzaklaştırmasını, sonra da ülkenin petrol kaynakları üzerinde kurdukları hakimiyeti, Şah yönetimine verilen desteği ve İran devrimine karşı takınılan olumsuz tavrı arkada bırakamıyorlar. ABD ise kimya uyuşmazlığı nedeniyle devrimin ürünü “yeni İran”a ısınamıyor. İran’ın devrim ideolojisinin kendi öz çıkarları ile bağdaşmadığını düşünüyor. Buna rağmen, “hayatın gerçekleri” iki ülkeyi zaman zaman birbirine yaklaştırmış ve belirli alanlarda fazlaca dillendirilmeyen bir işbirliği yapılmıştır ve yapılmaktadır. Afganistan ve Irak bunun örnekleridir.
Bölgesel sorunların çözümünde İran’ın katkısına duyulan ihtiyacın, nükleer programa ilişkin ABD tutumu üzerinde yumuşatıcı bir etkisi olup olamayacağına ilişkin soruya ABD yetkililerin verdikleri yanıt ise şöyle özetlenebilir:
“Kesinlikle hayır. İran’ın nükleer silah üretmesini istemiyoruz. Bunu diplomatik yoldan sağlamayı elbette tercih ederiz. Ama sakın bir yanlış anlama olmasın. Nihai tutumumuz İran’ın nükleer silah sahibi olamayacağıdır.”
İran nükleer programı bağlamında ABD-İran ilişkilerine ayrıcalıklı bir yer vermemizin nedeni, bunun müzakere süreci üzerindeki belirleyici etkisidir. Hiç kuşku yok ki Güvenlik Konseyi’nin diğer daimi dört üyesi ve Almanya da İran’ın nükleer silah sahibi olmasını istememektedir. Nitekim Amerikalı yetkililer, sürekli olarak, başka alanlardaki görüş farklılıklarına rağmen P5+1’in bu konuda tam bir uyum ve dayanışma içerisinde olduğunu vurgulamaktalar. Ancak Vaşington’un bu konudaki kaygılarının kendisini öne çıkarması diğerleri bakımından göreceli bir rahatlık sağlamaktadır.
Hatırlanacağı üzere P5+1 ile İran arasında sürdürülmekte olan görüşmeler için saptanmış olan süre 20 Temmuz 2014 tarihinde dolmuş ve sürecin 24 Kasım tarihine kadar uzatılması kararlaştırılmıştı. Anlaşma sağlanamadığı için bu defa da 30 Haziran 2015’e kadar yeni bir uzatmaya gidildi.
ABD Dışişleri Bakanı Kerry birinci uzatma konusunda 18 Temmuz 2014 tarihinde yaptığı açıklamada şunları dile getirmişti:
“… Ortak Eylem Planı, 20 Ocak’ta yürürlüğe konulan altı aylık bir anlayış belgesi idi ve başarıya ulaştı. Bu bağlamda İran, %20 oranında zenginleştirmiş uranyum stokunu tasfiye etmek, zenginleştirmeyi %5 ile sınırlandırmak, yeni santrifüjleri devreye sokmamak, Arak reaktöründe yeni faaliyetler başlatmamak ve nükleer tesislerini daha sık denetime açmak yolunda üstlendiği yükümlülüklere uydu. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı da bunu düzenli olarak doğruladı. Buna karşılık biz, diğer P5+1 üyeleri ve AB ülkeleri, Ortak Eylem Planında öngörüldüğü şekilde, İran’a karşı uygulanmakta olan yaptırımlarda sınırlı bir yumuşamaya gittik…
“… Bundan bir yıl önce İran’ın üstlendiği taahhütlere sadık kalacağına ve bizlerin uzun vadeli ve kapsamlı bir anlaşmayı müzakere edebileceğimize inananlar azınlıktaydı. Şimdi önümüzde dört ay daha var. Bu fırsatı kaçırmayalım…”
ABD Dışişleri Bakanı, dün akşam Viyana’da yaptığı açıklamada, sürecin getirdiği kazanımlara vurgu yapan yukarıdaki beyanlarını tekrarladı. Görüşmelerde önemli mesafe alınmakla birlikte her noktada anlaşmaya varılamadığını belirtti. Diplomasinin zamana ihtiyaç gösterdiğine, eksik bir anlaşma değil iyi bir anlaşma arzuladıklarına değindi. P5+1’in tam bir görüş birliği içinde bulunduğunu vurguladı. Güven inşasının zaman alacağına bu nedenle denetim mekanizmalarının etkin olması ihtiyacına dikkat çekti.
İran nükleer programını başta İsrail olmak üzere bölge ülkelerinde kaygı uyandırdığı biliniyor. Hiç kuşkusuz İsrail’in sürekli tekrarladığı, “hiç anlaşma olmaması kötü bir anlaşmada daha iyidir…” söylemi başkalarının da tutumunu yansıtmakta. P5+1’in başlıca kaygılarından biri ise, İran’ın nükleer silah üretmesinin başka bölge ülkelerini de bu yola gitmeye teşvik edecek olması…
Tarafların anlaşmalarını güçleştiren hususlar arasında, olası bir çözümün teknik unsurlarının, İran ve ABD kamuoylarınca nasıl algılanacağına ilişkin siyasi kaygılar da var. Çünkü nihai bir çözümün iç politika dengeleri bakımından da “kabul edilebilir” veya “sindirilebilir” olması gerekiyor. Daha açık bir deyişle siyasi mülahazalar teknik gereksinimleri zorluyor. Başkan Obama şu sırada, Demokratların Kongre seçimlerinde uğradığı yenilginin de etkisiyle her cepheden eleştiri oklarının hedefi olmakta. İran’da ise Cumhurbaşkanı Ruhani’nin ikna etmesi gereken muhalefet odakları bulunuyor.
Nihai tahlilde sorun, İran’ın uranyum zenginleştirme kapasitesi ve bunun düzeyi. Çünkü İran’ın “bir atakla” nükleer silah üretmesini engellemenin yolu bunların sınırlandırılmasından ve etkin bir mekanizma ile denetlemesinden geçiyor. Sonucun ne olabileceğini zaman gösterecek. Görünen o ki taraflar arasındaki güven hiç değilse bu sürecin devam ettirilmesi için yeterli düzeyde. Kerry’nin beyanları da bunu teyit eder nitelikte.
Tarafların süreç içerisinde üstlendikleri taahhütlere saygı göstermeye devam etmelerini öngören bu uzatma herhalde P5+1 için topyekûn bir başarısızlıktan daha iyi. İran ise bugün itibariyle ekonomik yaptırımlardan önemli ölçüde zarar görmeye devam ediyor olsa bile siyaseten kendisini bir yıl öncesine kıyasla çok daha ileri bir noktaya taşımış bulunuyor. John Kerry’nin İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in müzakere sürecine katkısına ilişkin övgüleri de bunun açık göstergesi. ABD Yönetimi artık “şer ekseninden” söz etmiyor.
Bölgesel güç olmayı kendisi bakımından yeterli bulmayan hükümetimizin bölge ötesine de uzanan diplomatik retoriğinin sessiz kaldığı tek sorunun, hedefinde İran’ın nükleer yeteneğini sınırlamanın bulunduğu bu müzakere süreci olması dikkat çekiyor. Aynı sorunu 2010 yılında Brezilya ile birlikte çözmeye yönelik teşebbüsü ve büyük güç diplomasi masasında yer sahibi olma iddiasını dikkate aldığımızda bu sükûtu yadırgamamak olanaklı görünmüyor. Bunu, ihtiyatlılığı daha çok zafiyet telakki eden dış politikamızın sadece bu meselede farklı davranıyor olmasıyla izah de etmek zor. Geriye ya müzakere çevriminde bütünüyle devre dışı kalmak, ya da bu süreci ve verebileceği sonuçları kendi bölgesel çıkarları bakımından olumsuz saymak olasılıkları kalıyor.

Bu olasılıkların her biri ayrı birer değerlendirmeyi gerektirir; ama kısaca söylenebilecek olan, bölgede güncel deyimle “oyun değiştirme” önemine sahip olan bu konuda, diğer birçok meselede olduğu gibi dış politikamızın gözden geçirilmeye muhtaç olduğudur.

P5+1 ile İran arasında süren müzakereler hedeflenen sonuçlara ulaştığı takdirde İran, oyun kuralları büyük ölçüde “Batı” tarafından belirlenen uluslararası camianın meşru ve etkili bir üyesi haline gelecek, önceki “şer ekseni üyesi”, “terör ihracatçısı” sıfatları zamanla jargondan silinecektir. Bölgesel siyaset denklemlerinde devrimsel bir etki yaratacağını ve başlı başına bir istikrar faktörü olacağını şimdiden öngörebileceğimiz bu gelişmeyi, Türkiye’nin kendi çıkarlarıyla bağdaşır görebilmesi için dış siyasetinde önemli bazı ayarlamalar yapması gerekebilecektir.

P5+1-İran müzakere sürecine, dış politika ve diplomasi “ders kitabı” yönünden baktığımızda da yine önemli sonuçlar çıkarmamız mümkündür.

Askeri önlemlerin ve silahlı çatışmanın hedeflenenin tam tersine sonuçlar vereceğine kanaat getiren Batı’nın, siyasetinde gerekli düzeltmeleri yaparak diplomasiye fırsat tanıması, dayatmacı yaklaşımlara itibar etmeksizin müzakere sürecinin kapısını kendi eliyle açması bunların başında gelir. Diğeri ise, sürecin varacağı sonuçların ortak çıkar sayılacak yeni ve verimli işbirliği alanları açacağını kanıtlar içerikte tarif edilebildiği hallerde tarafların sürece angaje olduğu, hiçbirinin masadan kalkmayı kendi çıkarları bakımından uygun görmeyeceği, bunun sorumluluğunu üstlenmek istemeyeceğidir.

Yukarıdaki değerlendirme kapsamında değinebileceğimiz son bir husus sürecin Batı/ABD ile Rusya federasyonu ilişkileri bağlamında irdelenmesidir. Ukrayna’daki gelişmelerin zehirlediği, karşılıklı güven bunalımı ve keskin rekabetçilik özelliklerinin öne çıktığı bu ilişkilerin, İran konusunu ayrı bir dosya olarak ele alması ve temelde İran’ın nükleer silah sahibi ülke olmasının önlenmesi ekseninde buluşan bir ortaklık alanı yaratabilmesi önemlidir. Bu durumu, ilkesiz bir pragmatizm yaklaşımıyla izah etmeye kalkışmak, değerlere dayalı siyasetin üstünlüğünü vurgulamak için fırsat telakki etmek yanlış, somut çıkar tanımına dayanan gerçekçi dış politikanın vazgeçilmezliğinin kanıtı olarak görmek ise doğru olur.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s